6 Temmuz 2009 Pazartesi

İnsan Sosyolojisi ve Doğa

BAŞLARKEN:

İnsan yaşantısının var oluştan bu yana sahip olduğu imkanları geliştirerek sürekli yenilenen bir sosyolojik oluşum yarattığını gözlemliyoruz. Ekonomi, fizyolojik varlığın oluşları, psikolojik etkenler, insanın tasarım yeteneği yaşamın sosyolojik boyutlarını belirlemektedir.

İnsanın davranış ve yaşamsal duruşunu meydana getiren olguları var oluştan bu yana incelemek çok karmaşık olmayan ancak belirsizlikleri hayal ederek mümkün olabilir. Biz de bunu yaparak insanın sosyolojik yönünü ve bunun doğasını anlaşılır kılmaya çalışacağız.

Sosyolojik manada evrim bize insanın kültürel duruşunu anlamamız açısından fırsat verecektir. Bugün artık şehir ve dünya genellemesinde sosyolojik bir oluşum vardır ve buna gelindiğinde durumu daha kapsamlı görmek gerektiğini anlayacağız.

İNSANIN SOSYOLOJİK EVRİMİ:

Hayvanlar ve gelişim içinde insanların oluştuğu, bunların popülasyon yaşamlarının bir birliktelik taşıdığı ve Aden aleyhisselamla başlayan oluşumda insanın kendi değerlerini yarattığını ve gelişen zaman içinde bu oluşumun mana ve yönetsellik kazandığı böylece Yakın Çağ perspektifine ve şimdi de Altın Çağ geleceğine dayandığını anlamalıyız. Dolayısıyla insan dünyada hazır bir sosyoloji bulmamış kendi doğası bunu yaratmıştır.

Peygamberlerin dünya hayatını regüle ederken genel anlamda sosyolojik etkileşimi ortaya koyduklarını görmekteyiz. Benim konumum size bu sosyolojik etkileşimi bir bilim haline getirerek dünyaya anlaşılabilir bir gelecek sunmaktır.

Dolayısıyla işlemin geçmişe dayalı oluşumu “sosyolojik evrim” kapsamında ele alınmaktadır. Bu anlaşılmadan bugünün etkilerini göremez ve anlayamayız.



a. İlk İnsan Doğası:

Neondertal’ler arasında Adem Aleyhisselamın ruh katılarak insan yaşantısının başlatılması bize neondertalleri anlamamızı dikte ettirmektedir. İnsanlar çoğalınca ve kendi sosyalitelerini dengeleyince bunların kaybolması insan tarafından yok edildiği gerçeğini ortaya koymaktadır.

Neondertal yaşantının doğasını maymun türlerinin doğasına benzetebiliriz. Ruhları olmadığı için konuşmaları ve düşünmeleri mümkün değildir. Bu oluşumun Adem-Havva ikilisi paralelinde insanın doğduğu ve düşünsellik çerçevesinde yavaş yavaş kendilerini korudukları ve geliştirdikleri düşünülmelidir.

İlk insanın bugünden çok farklı olduğunu ve bu farkın o zaman ki sosyal koşullara uyumlu yaratıldığının bir gerekçesini oluşturduğu açıktır. Bu mutlaka bilimsel açıdan tasavvur edilebilir. Hazreti Ademi göstermesi bize hareket noktası olarak zamanı anlamamızı sağlamaktadır.

b. M.Ö. 50000 – 20000 Arası :

Bu dönemde neondertalden insana dönüşüm perspektifi egemendir. Konuşma etkinliği ortaya çıkmış ve insan düşünmek kabiliyetini yavaş yavaş hissetmeye başlamıştır. Bu dönemde bireysel manada varoluş, güvenlik, beslenme temel olguları etki yaratmış olmalıdır. Cinselliğin hiçbir kuralının olmadığı hatta örtünme bilincinin bile yavaş yavaş geliştiğini düşünmeliyiz.

Temel manada hiçbir ekonomik etkileşim olmadığı tamamen “ilk insan” doğası içinde yaşandığı ve sosyalitenin maymunlarda olduğu yapıya benzer geliştiği düşünülebilir. Duygusal açıdan mutlaka anlaşılır kalıplar vardı ama bunlarında ilkel ve tutarsızlıklar taşıdığı gerçektir.

Çoğalma ve birikim dengeleri içinde bu dönem avcılık-toplama ve doğal ortamda yaşama olarak düşünülmelidir.



c. Hazreti Şit ve MU medeniyeti:

Hazreti Şit Batı medeniyeti tarafından Osiris olarak bilinir. M.Ö. 20000 lerde MU medeniyetini tekamüle yönelten peygamberdir. Hazreti Şit ile insanlık ilk defa tanrı ve din kavramlarını öğrenmiştir. Buna göre kainat tanrının varlığından oluşan fışkırmadır. İnsan bu bakış açısıyla tanrının parçasıdır. Kainattaki canlılığı tanrının ruhu insandaki canlılığı tanrının parçası olan ruh ortaya koyar. Bu düşünsellik hala dünyada yaygın olarak kabul görür.

Hazreti Şit “inisiye” yöntemiyle insanın tekamül ettirileceğini öngörür. Böylece kamil insan idealizesi ortaya çıkar. Bu özellik MU medeniyetinde toprak sahipliği, yada tanrısal aktivitenin olgusu olan bireyselliğin gelişmediğini gösterir.

MU medeniyeti denizciliği esas alan teknolojik ve bilimsel veri tabanını oluşturmuştur. Bu dönemde hiyeroglif yazınında kullanılmaya başladığını anlıyoruz.

d. Nuh Tufanı Sonrası Sosyoloji:

MU medeniyeti ve bunun sonu olan Nuh tufanı insanlık tarihinin bir dönüm noktasıdır. MU medeniyeti insanı sosyal kuralsız olarak yaşatmış, insanlar konuşma ve kısmen düşünme yeteneği oluşturmuştur. Nuh Tufanı sonrası canlı kalan Nuh ve tayfası ile yüksek yerlerde yaşayanlar sahip olunun konuşma ve toplama becerileri yanında tanrı ve din kavramlarını da biliyorlardı. Atlantis ve MU kıtalarının batması sonucu bu MU medeniyetinden pek fazla bir şey kalmamıştır.

İnsanlık Nuh Tufanının etkilerini binlerce yıl üzerlerinden atamamıştır. Ama sosyalizasyon temelli Şit öğretileri gelişmiş ve insanlar çoğaldıkça kendilerini yararlı yapmayı öğrenmişlerdir.

e. Hazreti İdris ve Mısır Medeniyeti:

İdris peygamber Nuh tufanı sonrası oluşumun realize ve yönlendirmesini sağlamıştır. Firavun tanrısal bir lider olarak ortaya çıkarılmış yönetim mantalitesi doğmuştur.

İdris Peygambere göre “güneş”, “Ra” tanrıdır. Sebebi insanlık güneş sayesinde dünyadaki hayatın var olduğunu anlamışlardır. Şit öğretisiyle uyumlandırılarak “güneşin” tanrısal bir hikmet olduğu kabul görmüştür. Bu sistemin ana öğesini firavun, askerler, rahipler, köylüler gibi organize bir sonucun doğmasını sağladığı anlaşılmaktadır.

Mısırın MU birikimini tanıması MU birikiminin insanlığa yeniden yorumlanıp organize olmayı sonuç kılmıştır. Hazreti İdris dört oğlu vasıtasıyla insanlığı dört milletler grubuna bölmüştür. Bugün Latin, Sami, Çin ve Türk olarak algıladığımız bu yapılanma gruplar arası bir rekabet ve çatışma alanı doğmasını sağlamıştır.

f. Yontma Taş Devri Sosyolojisi:

Toplumsal örgütlenme dinamiklerini yaratan Hazreti İdris, hayatı bir üretim-tüketim bileşkesinde mevsimsel ve üretsel manada düzene koymayı da başarmıştır. MU medeniyeti birikimini kullanan Hazreti İdris, giyinen, aile kavramı yapılanması ortaya çıkmış, yaşam şekilciği açısından pişiren ve konuşan bir insan sosyolojisini düzene koymuştur. Getirdiği ana öğe tanrısallık dinamiği ile inanan ve üreten insan imajını sağlaması ve bunun toplumsal dinamiklerini yaratmıştır.

Yontma taş devri deyince teknolojik anlamda taşın işlevsellik kazandığı dinamikler akla gelmelidir. Evler taşların işlenmesiyle yapılmaya başlanmış, tekerlek taşın şekil verilmesiyle kullanılmış, savaş aracı olarak baltalar taştan yapılmıştır.

Bu dönemde tarım üretkenliği de tabii ki doğaya ve imkanlara uyumlu olarak gerçekleştirilmektedir.

g. Cilalı Taş Devri Sosyolojisi:

Bu dönem teknolojik olarak tuğlanın üretim saykılına girmesi, çanak ve çömlek işlevselliğinin kazanılmasını anlatır.

Bu üretkenlik ekonomik ve sosyolojik oluşumlara çok önemli detaylar kazandırmıştır. Böylece insanlık medeniyeti arama yolculuğunu başlatmıştır. Yaratılan refah ve oluşumlar insanın rahat ve huzurunu dolayısıyla sosyolojik olgularını geliştirmiştir. İnsan medeniyete cilalı taş devri ile yolculuk başlatmıştır denilebilir.

Çömlekler tahıl ve su hatta şarap muhafazası açısından önemli katkılar yapmış böylece insanın konfor düzeni ortaya çıkmıştır. Şehircilikte büyük aşamalar meydana gelmiş hatta kanalizasyon ve su şebekelerini deneyen toplumlar bile ortaya çıkmıştır.

h. Maden Devri Sosyolojisi:

Maden üretkenliğinin hayata kattıkları çok önemlidir. Böylece savaş unsuru olarak kılıç ve mızrak başlangıçta çok etkili olmuştur. Demircilik, bakırcılık zanaatkarlık hep bu dönem sonrası oluşumlarıdır. Tekerlek madenden yapılınca dayanıklılık çok artmış böylece fonksiyonalite anlam kazanmıştır.

Çatal-kaşık ve bıçak kullanılmaya başlanmış yemek kültürü doğmuştur. Bakır kapların yemek pişirmede kullanılması mutfak kültürünü ortaya çıkarmıştır. Porselen ve cam işlevsellikleri de zaman içinde ortaya çıkınca bugüne yönelim birikimleri anlaşılırlık kazanmıştır.

Maden devri cilalı taş devri ile ortaya çıkan medeniyet olgularını çok daha geniş bir kapsama taşımıştır. Bugün kullandığımız bir çok alışkanlık hala maden devri yapısı özellikleri taşımaktadır.

i. Hazreti Musa ve on emir:

Hazreti İdris’in kurduğu Mısır’daki sistematik üç bin yılı aşkın süre de insanlığın getirdiği tekamüle, başkaldırıya maruz kaldı. Yahudilerin Yakup soyu ile Mısır’a gidişleri ve Mısır’da bir süre sonra kötü muamele görmeleri bir tesadüf olamaz. Bu tanrısal bir oluşumdur. Hazreti Musa’nın Yahudileri Mısır’dan kurtarışı ve yepyeni bir sosyalizasyon bilinciyle dünyanın geleceğine yön verecek bir çizgiyi oluşturması çok önemli bir olaydır. Dolayısıyla Yahudi tarihi insanlık sosyolojisini etkileyen en önemli oluşumdur.

Hazreti Musa’nın köle bir kavimden üstün bir ırk yaratması ve bugüne gelinmesi ve hatta bugün Kuran’a rağmen Yahudilerin kendi üstünlüklerini tüm dünyaya gösterme çabaları tesadüf değil bir insanlık öyküsü olmalıdır.

j. Hazreti İsa ve Hıristiyanlık:

Hazreti İsa’nın Hazreti Musa’yı tasdik ederek yaratılan üstünlüğü tüm insanlığa yaygınlaştırması insanlık tarihinin en önemli olayıdır. Yani Hıristiyanlık tüm insanlığa yayılan bir üstünlük aracıdır.

Hazreti İsa’nın tüm insanlığı kucaklayan açılımı bugün bile ne kadar heyecan vericidir. 2000 yıl sonra Hıristiyan Alemi Yahudiler kadar üstün meziyetlerle donatılmış bir yapıyı kurmuştur. Demek ki ne kadar bozukta olsa Allahın sistematiği tekamül mekanizmalarını uygun şekilde kullanmaktadır.

Hazreti İsa tüm insanlığı kucaklarken ruhu ve insanın kutsiyetini ön plana almakta, cennetin meyvesini vermekte ve kendisinin rolünü göstermektedir. Sevgi bağı Hazreti İsa öğretisinin ana unsurudur. Saygı ve sevgi temelli başkalaşım insanlığı bugüne taşımıştır.

k. Hazreti Muhammed ve İslamiyet:

Hazreti Muhammed dünyanın aydınlığı olan Kuran-ı Kerimi insanlığa bağşetmiş son ve en özel peygamberdir. Hiç yoktan çöl eşkiyalığı sistematiğini kurarak mukaddes İslamiyet Bayrağını insanlığın kalesine dikebilmiştir. Bu büyük peygamberi saygıyla anıyorum.

İslamiyet toplumsal sorumluluk dinamikleri aşılayarak toplumsal zaman ve güç dinamiklerini harekete geçirmeyi insanlığa öğretmiştir. Evet insan cenneti kovalarken mutlu olmayı ve mükemmelleşmeyi öğrenmiştir.

İslamiyet ve Hıristiyanlık son 4 yüz yıl hariç 1000 yıl Avrupa – Orta Doğu eksenli olarak birbirlerini geliştirmişlerdir. Böylece insanlık tekamülü ve ADN rüyasını realize edebilecek potansiyeli üretebilmiştir.


l. Göçebe Toplum Sosyolojisi:

Türkler iki yüz yıl öncesine kadar göçebe toplum özelliklerini muhafaza edebilmiş ve bunun yarattığı başkalığı insanlığa etki olarak oluşturmuştur. Bugün hala Orta Asya da göçebe yaşayan topluluklar mevcut olmasına rağmen medeniyet ve insan bileşkesinde gelecek farklı yapılaşmayı sağlayacaktır.

Oba düzeni ve Türklerin aile-birey-çocuk-genç olguları dünyaya örnek ve özel insan mekanizmaları olarak görülmelidir. Obanın yarattığı dinamik askeri güç potansiyeli dünyayı üç dört yüz yıl öncesine kadar çaresiz bırakabilmiştir. Bu çaresizlik bilimin ve eğitimin fonksiyonelitesine olanak sağlamış ve bugünün öyküsü ortaya çıkmıştır.

m. Yerleşik Toplum Sosyolojisi:

İlk yerleşik toplum düzeni Mısır’da oluşmuştur. Buna göre toprağa bağlı bir yapısal denge kurulmuş üretim topluma paylaştırılmıştır. Sümer siti devletleri daha sonraki şehirleşme yapıları hep toprağa dayalı bir anlam taşımıştır.

Yunan medeniyeti ile ortaya çıkan bölgesel üretkenlik paylaşım dinamikleri Roma medeniyeti ile ortaya çıkan askeri güç etkili siyasi yönetsellik dengeleri hep yerleşik düzenin tekamül olgularıdır.

Bugün dünya tarımsal anlamda global denebilecek bir bütünlüğü, sanayi kapsamında tekamül seviyesine kadar dengeli bir beceriyi, ulus devlet modeliyle bölge ve yöre kapsamlı ekonomik abilitiyi yaratmış durumdadır.

Bütün bunlar yerleşik toplum sosyolojisinin eserleridir ve gelecek daha da parlak manada global – yöre kapsamlı dengelerle oluşacaktır.

n. Keşif – İcatlar ve Yakın Çağ:

Keşif ve icatlar dünya konjonktüründe dengeleri üretim açısından çok etkilmiş böylece hem sosyoloji hem de ekonomi değişim geçirmiştir. Yakın çağın devlet organizeli millet üretkenliğini yapılandırma sistematiği çok başarılı olmuş ve dünya sürekli zenginleşen bir atmosfer yakalayabilmiştir.

Yakın çağ insan eğitilebilirliği ve ihtisasına dayalı örgütsel dinamikleri geliştirdikçe hem toplumsal kalite artmış hem de tekamül sürekliliğini sağlamıştır. Batının bu beceri tablosunu alkışlamak gerekir.

Yakın çağ “Laiklik” perspektifinde insan doğasının rekabet ve üretkenlik perdelerini kullanarak yarattığı gelişme trendini Altın Çağda da uygulamak zorundayız. Bugün kü insan tekamül verileri analizinde ne kadar ilkel ve geri olduğumuz meydandadır.

o. 20.yy Sosyolojisi:

20.yy hareket – iletişim ve eğitim kabiliyetlerinin teknoloji ile sürekli gelişen perspektifte yenilendiği bir dönem yani bir adaptasyon ve deneme dönemidir. Bu yüzyılda insan tarihi boyunca görmediği yenilenme ve tekamülü yaşamış ve öğrenmiştir. Nitekim insanlığın beklentisindeki Altın çağa ulaşma azmi 20.yy da hat safhaya çıkmıştır. Belki de beklenen veya umulan da budur. Bu oluşum eğitim perspektifinde ortaya konulan “üniversite” eğitsellik becerisinin eseridir. Bunu tasarlayan ve yöneten her kese şükran borçluyuz.

İnsan düşünselliğinde beceriyi yakalama ve ortaya koyma disiplini çok önemli bir rol oynamıştır. Bu yönüyle İngiltere’nin sağladığı etkiyi küçümseyemeyiz.

p. Altın Çağ Sosyolojisi:

Altın çağ; artık yakın çağ deneyimlerinin tekamül ve hedefler muvacehesinde geleceği yöneten anlayışıyla sosyolojik dinamikleri fizyolojik güdülerden kurtararak duygusal sistematiklere zemin hazırlayan varlığa dönüştürmeyi gaye almalıdır.

Birey her oluşumuyla insanlığın misafiri ve sevgilisidir. Bunu kucaklamak ve ona organizasyon, yaşam alanı sosyalitesi ve fizyolojik – psikolojik yeterlilik sağlamak esastır.
Hayatın çözümlenebilir realitesi karşısında duyarlı ve anlamlı gelecek için yaşama bilinci ve dostluk-sevgi-saygı yapılanması sosyolojik oluşumları yönlendirme gayretlerinin temelini teşkil edecektir.

2. KÜLTÜR VE SOSYOLOJİK ETKİLEŞİM:

Kültür bir topluluğun yaşamsal örgütlenme ve zamanı pozitif kullanma bilincinin hayata yansıttıklarıdır. Biz bu bölümde toplulukların kültür performanslarını kendilerinin geleceği görerek anlaşılır kılmalarını sağlamayı amaçladık. Böylece sosyoloji geçmişi arayan değil geleceğe kültürel bazda hizmet veren stratejik bir oluşuma dönüşebilecektir. Böyle olunca daha zevkli ve daha güncel atmosfere dönüşecek ilgi ve düşünsellik yaratacak insanların pozitif değerlerini arttıracaktır.

Kültürü bugün ve yarın bağlamında gözlemleyebilmek büyük bir tasarım olgusudur. Hem bilinmeyenleri tahmin etmek hem de bulabildiklerimizi realize etmek dinamik bir düşünsellik yaratacaktır. İşte bu yönüyle karmaşa değil kalite indirgenmiş anlaşılırlık kazanması önemlidir.

a. Kültür ve Öğeleri:

Her toplum farklı düşünce, inanç, değer sistemlerine sahiptir. Bunlar iyi veya kötüyü açıklamada dünyayı tanımamızda belli işlerin hangi tekniklerle yapılacağının tespitinde önemli rol oynar. Bu öğrenilmiş fikirlere kültür diyoruz.

Gelenekler birbirlerini destekleyerek birbirlerine uyumlu olurlar. Bir gelenekteki değişiklik diğer gelenekleri de etkiler ve değişmeye neden olur. Toplum bilimciler bu olaya “kültürel birleşme” adını vermektedirler. Yani kültürün bütün parçalarının herhangi bir biçimde birbirine bağlanmasına kültürel birleşme adını vermekteyiz.

Aşağı yukarı hepimiz bir işi yaparken pek bilinçli olarak düşünmeyiz. Çünkü bu iş daha önce de başkaları tarafından aynı biçimde yapılmıştır. Bu nedenle de artık biz onu kültürümüze içselleştirmişizdir. Onun doğru ve yanlışlığını düşünmeyiz. Artık o davranış kalıplaşmış bir davranıştır.

Kültürün bir diğer özelliği de öğrenilen davranışlardan oluşmasıdır. Doğrudan edinilmez. Biyolojik kalıtımla kuşaktan kuşağa geçmez. Topluma her yeni katılan üye bunu öğrenerek geliştirir ve bunlar duygu yüklüdür.

Her toplumun kültürü iki türlü öğeden kurulur:

(1) Maddi Öğeler: Toplumun ya da grubun herhangi bir gelişim aşamasındaki teknolojik ilerlemesini üretim, teknik, hüner ve becerilerini ifade eder.

(2) Manevi Öğeler: Bunlar toplumun yaşamını düzenleyen değer, inanç, yasa, gelenek, görenek ve ahlak kurallarından oluşur.

Aşağıda onbeş temel kültürel değerin varlığı vurgulanmaktadır:

- Başarı
- Disiplinli bir iş ve çalışma
- Ahlaki değerlere bağlılık
- İnsancıl olma
- Pratik ve yeterlilik
- Kendini geliştirme
- İyi bir hayat biçimi
- Eşitlik
- Özgürlük
- Uyumlu olmak
- Bilime olan inanç ve akılcılık
- Milliyetçilik ve vatanseverlik
- Demokrasi
- Kendine ve başkalarına saygı
- Grupla birlikte çalışmaya ve grup başarısına inanç

b. Gerçek Kültür – İdeal Kültür:

Kültür içindeki bir farklılık gerçek ve ideal kültür olarak belirlenen uyumsuzluktur. İdeal kültür toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli olmasıdır. Gerçek kültür ise bu norm ve değerlerin pratikteki, günlük yaşantıdaki uygulanış ve bulunuş biçimidir.

Eşitlik değeri üzerinde özellikle duran bir toplumda eğer milyonlarca insan gerçekte aç ve sefalet içinde yaşıyorsa ideal ve gerçek kültür arasında fark var demektir.

Toplumda yaşayan insanlar ideal ve gerçek kültür ayrılığı üzerinde çok büyük bir önemle durmazlar.

c. Yüksek Kültür – Yaygın Kültür:

Kültür içindeki bir farklılıkta aynı toplum içinde yaşayan elitler ile geniş halk tabakalarının sahip olduğu norm ve değerlerdeki ayrılıklarda yatar. Toplum içinde özel bir yaşam biçimi, zevkleri, alışkanlıkları olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültüre “yüksek kültür” denilir. Örneğin üst sınıfların yaşantı biçimleri, klasik müziğe düşkünlükleri, resim ve heykel sanatıyla ilgilenmeleri yüksek kültürün temel değerleri olarak betimlenir.

Bunun karşıtında ise büyük halk kitlelerinin benimsediği yaşam biçimi zevkler, farklı değerler yer alır ki buna da yaygın kültür denilmektedir. Örneğin televizyon seyretmek, maça gitmek, aile aktivitelerine katılıp birlikte gezmek, macera filmleri seyretmek, sokaktaki köfteciden köfte ekmek yemek gibi.

Ancak toplumda bazı gruplar her iki kültür içinde de yer alıp iki türlü yaşam biçimi ve zevkleri de paylaşabilir.

d. Alt Kültür – Karşıt Kültür:

Alt kültür toplumun temel kültürel değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimleri olan gruplardır. Örneğin dünyanın bir çok ülkesinde gençliğin, ırkların, etnik grupların oluşturdukları çeşitli alt kültürler mevcuttur. Daha küçük alt kültürler üniversite kampuslerinde veya uyuşturucu madde kullanan insanlar arasında görülebilir. Alt kültür gruplarının kendi alt kültürünü üstün görme ve diğerlerini aşağılama tutumları vardır. Buna etnosentrik tutum denir.

Karşıt kültür ise bir alt kültür olup norm ve yaşam biçimleri açısından içinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları içerir. Bu gruplar toplumun sahip olduğu hatta gurur duyduğu norm ve değerleri reddederek karşıt tutum ve davranışlara sahiptirler.

e. Kültürel Relativizm:

Kültür taassubu veya ben merkeziyetçilik diye bilinen etnosentrizm kişinin kendi kültürünü temel olarak alması ve diğer kültürleri kendi kültürü açısından değerlendirmesi demektir. İnsan belli bir kültürde doğar ve yaşamını sürdürür. Başkalarının kültürünü tanımadığı için kendi norm ve değerlerini üstün görür.

Kültürü yine o kültürün içinde, değer yargılarını kullanmadan tanımaya ve anlamaya kültürel relativizm denir. Çünkü her değer ve norm o kültür için anlamlıdır veya anlamlı parçalardan oluşur. Diğer kültürlere olan körlüğümüzü bir kenara bırakıp, onları kendi kültür değerleri ve normları içinde görebilmeliyiz. Kültürel relativist görüş böylelikle kültürü oluşturan parçaların nasıl uyumlu hale geldiğini, o parçaları aşağı veya yüksek görmeden yani değer yargılarımızı kullanmadan anlamak demektir. Bu görüş bize diğer kültürleri de kabul etme bilinci aşılar.

f. Popüler Kültür ve Fakirlik Kültürü:

Toplumun maddi ve manevi kültür öğeleri yaşamın ekonomik, politik ve din yönleri ile sınırlı değildir. Bir toplumda yaşarken gördüğümüz, duyduğumuz ve minnettar olduğumuz şeyler genelde toplumun popüler kültürü ile ilgilidir. Popüler kültür yaşadığımız günlük hayattır.

Popüler kültür aynı zamanda bizi geçmişe bağlayan bir araçtır. Her toplumun popüler kültürü kendine özgüdür. Popüler kültür kitlesel tüketimin bir aracıdır. Popüler kültür yolu ile geçmişi yeniden yorumluyor, şimdiki zamanı değerlendiriyor ve gelecek hakkında spekülasyon yapıyoruz.

Fakirlik kültürü; fakirlerin sahip olduğu değerlerin ekonomik yönden başarılı olan kişilerin değerlerinden farklı olduğunun ileri sürer. Fakirlerde başarılı olmak için gerekli olan istek, arzu ve disiplinin olmadığını iddia etmiştir.



g. Aile ve Toplumlaşma:

Aile insan yaşamında en önemli ve ilk toplumsallaşma kurumunu oluşturur. Yeni doğan bir çocuk önce aile çevresinde toplumsallaşma sürecine girmektedir.

Anne ve babaların çocuklar üzerinde çok büyük etkileri vardır. Kültürde çocuk tarafından anne-babanın çeşitli beklentileri doğrultusunda içselleşmiştir. Bu ilk öğrenmeler çocuğun ilerideki gelişmesinin temelini oluşturur.

Çocuğun gelişmesiyle birlikte anne-babalar ve ailenin diğer fertleri çocuğun faaliyetlerini cezalandırma ve pekiştirme yoluyla onun kişilik gelişimine yardımcı olurlar. Ayna benlik kavramıyla çocuğun davranılşlarının başkalarının gösterdiği tepkilerle yön verdiği savunulur. Böylece çocuk kendi kendine iyi mi yoksa kötü mü olduğunu öğrenmeye başlar. Bunu öğrenirken de çevreden aldığı geri bildirimlerden hareket eder.

h. Din Kurumu:

Din dünyanın her toplumunda toplumsallaşma da önemli role sahiptir. Özellikle çocuğun ahlaki açıdan gelişiminde, doğru ve yanlış kavramlarının öğrenilmesinde çok etkilidir. İnsanlar aile içindeki üyelerle ve toplumdan etkilenerek belirli din kalıplarına uyar ve bunları benimser.

Dini kalıplar toplumsal yaşamın bir çok yanında insanları etkiler.

i. Ana – Baba – Büyük – Küçük Aile:

Otorite figürüne göre ana-baba ailesi, büyüklük boyutunda ise büyük ve küçük aile olarak sınıflandırabiliriz. Bu durumda aile;

- Ana ailesi (Anaerkil)
- Baba ailesi (Ataerkil)
- Büyük aile (Geniş aile)
- Küçük aile (Çekirdek aile)

Ana ailesi: avcılık ve toplayıcılıkla geçinen toplumlarda, toprağa yerleşmeyle beraber ortaya çıkan bir aile türüdür. Erkekler çoğunlukla oturma yerinden uzaklarda yapılan avcılıkla uğraşmaktadırlar. Kadınlar ise çocukların bakımı, korunması, yiyecek hazırlama, yaralılara bakma, hayvanları evcilleştirme, ailenin geleceği ile ilgilenmektedirler. Bu ailede baba otoritesi yoktur. Ananın kız ve erkek kardeşleri, çocukları ve ananın diğer akrabaları aynı evde birlikte yaşarlar. Böylece çocuklar ana evinde oturmakta ve akrabalarla ilişkileri de ana soyundan gelmektedir. Evin reisi kadının erkek kardeşi yani çocukların dayısıdır. Baba da anasının evinde kız kardeşlerinin çocuklarına babalık görevi yapmaktadır. Çocuklar analarının çocukları, babalarıyla hukuki ve sosyal ilişkileri yoktur. Ev, toprak ve her türlü eşya ortaktır. Kadının statüsü bu durumda daha yüksektir.

Baba ailesi: bu ailede baba otoritesi ağır basmaktadır. Pederi aile, bölünmez asaba ve ataerkil aile şeklinde gruplandırılabilir.

- Pederi aile: Ana baba beraber oturur. Çocuklar üzerinde ana babanın eşit hakları vardır. Akrabalık hem anadan hem babadan gelir.
- Bölünmez asaba: Baba tarafı akraba olarak tanınır. Kan bağı geçerlidir. Fertler eşittir. Bu ailede yaşayan anne babanın çocukları üzerinde hakları yoktur. Çocuk asabanın malıdır. Aile içinde özel mülkiyet yoktur. Her şey asabanın malıdır. Aile reisi en yaşlı babadır. En yaşlı çift yöneticidir.

- Ataerkil aile: Sonsuz ve mutlak bir baba otoritesi hakimdir. Baba otoriteyi dinden almaktadır ve atalarının kurduğu ocağı devam ettirmektedir. Amaç ailenin devamını sağlamaktır. Bu nedenle erkek evlat sahibi olmak amaçtır. Kadın evlenince kocasının evine gider. Baba ailenin bütün mallarına sahiptir. İstediği gibi hareket eder. Çocukları ve karısı üzerinde her yetkiye sahiptir.

Büyük aile: Çok sayıda küçük ailenin aynı çatı altında oturmasıyla oluşan aile tipidir. Bu ailede akrabalık bağları kuvvetlidir. Tarım toplumlarında görülür.

Küçük aile: Karı koca ve evli olmayan çocuklardan meydana gelir. Küçük aile sadece iki kuşaktan oluşur. Çekirdek aile evrensel bir olgudur. Dört işlev yerine getirilir.

- Cinsel ilişkilerde düzenleme
- Ekonomik dayanışma
- Üreme
- Toplumsallaşma

Küçük ailenin evrensel bir karakter taşımasında önemli olan dört eğilim şunlardır:

- Eş seçiminde özgürlük
- Kadının toplum içinde statüsünün yükselmesi
- Kadın ve erkeğe tanınan eşit boşanma hakkı
- Bireylerin toplumsal sınıflar karşısında artan eşitliği ve engelleri kalkması.

j. Aile Kurumunun Evrimi:

- Aile büyüklüğü azalmıştır. Dolayısıyla çekirdek aile tipi egemen olmaya başlamıştır.
- Aile üretici olmaktan çok tüketici olmaya yönelmiştir.
- Çeşitli kurumlar ailenin görevlerini ellerinden almıştır. Ancak ailenin duygusal önemi hala bir psikolojik dayanak olarak devam etmektedir.
- Genellikle ebeveynler tarafından ayarlanan ekonomik gereksinmelere dayalı evlilikler çekirdek ailede yerini duygusal tercihlere bırakmıştır. Bunda kadının bir ölçüde ekonomik gücünün oluşması, eğitim olanaklarının artmasının da rolü büyüktür.

Sonuç olarak aile kurumunun da değişen toplumsal yapının paralelinde bir değişmeye uğradığı ortadadır.

k. Ekonomik Etkileşim ve Sosyoloji:

Tarih boyunca aile ve toplum ekonomik oluşumlardan çok etkilenmiştir. Başlangıçta barınma yeri temelli bir sosyoloji oluşurken, daha sonra tarım ekonomisiyle toprağa dayalı bir ekonomik sosyalizasyon, sanayi devrimiyle çekirdek aileye dönen ekonomik bir sosyalizasyon ve nihayet bilgi toplumuyla eğitim ihtisası üzerine dayalı bir sosyalizasyon ortaya çıkmıştır.

Bugün çoğalan şekilde ihtisaslaşma üretkenliği yaygınlaşmakta, sanayi oluşumuyla dengelenen bir oluşum, toprak işletimi ile rasyonelleşen bir sosyalizasyon oluşumu birlikte yaşamaktadır. Gelişen teknolojik imkanlar ve artan refah çekirdek aile formasyonu ile birlikte genişleyen bir hareket alanı kavramı doğmaktadır.

Altın çağın tekamülünde; birey temelli özgürlüklerin genişlemesi, çekirdek aile sorumluluklarının toplumsal yapı içinde paylaşımı ve müreffeh birey anlayışlı bir sosyolojinin doğması beklenmelidir.

l. Eğitim Etkileşimi ve Sosyoloji:

Eğitim çok kapsamlı çok geniş bir perspektiftir. Bilimsel temele dayalı “teori” temelli eğitim modüleritesi yaygınlaşmakta ve “doğma” temelli dini eğitim klişeleri ortadan kalkmaktadır. Bu oluşum bireye üretkenlik formasyonu yüklemekte ve birey kendi etki alanını kendi yaratacak özelliklere dönüşmektedir.

Bilim ve sanat engin ve eşsiz genişliğinde tüm insanlığı kucaklayacak farklılaşım hücrelerini oluşturmaya müsaittir. Bu yapılanma insan özgürlükleri ile insan refahı arasındaki dengeler kurulduğunda mütekamil özellikler ortaya koyacak ve bu oluşumlar sosyolojiyi oldukça etkileyecektir.

m. Din Etkisi ve Sosyoloji:

Din insan hayatının işlevselliğini fonksiyonel yapan, genel varlığı korku ve ilgiyi etkileyen çok önemli bir etkileşim unsurudur. Dinleri oluşturan kurallar kendilerini vazgeçilmez yaparlar. Bu vazgeçilmezlik insanlar için mücadele unsuru haline getirilmiş ve böylece insanların kitlesel etkileşimi yaratılmıştır. Eğer kitle halinde insanları sadece ırklar harekete geçirseydi hiçbir zaman bir dünya egemenliği meydana getirilemezdi.

Dinlerin vazgeçilmez ve acımasız varlık unsurları toplumlararası etkileşim yanında bireysel dinamiklere de hareket vermektedir. Nitekim ABD komünizm tehdidini halkının bireysel etkileşimi için kullanarak halkın tekamülüne olanak sağlamıştır. Yeni çağ içinde Türk tehdidi de Avrupa’da bireysel motivasyona zemin hazırlamıştır. Ana çıkış noktası ise dini varlığın korunması arayışlarıdır.

n. Laiklik Temelli Toplum ve Sosyoloji:

Laiklik dini etki zincirini akılcılığa dönüştürerek bireyin benimseme ve betimleme oluşlarını zenginleştiren bir ortam hazırlar. Avrupa’da dini öğeler teknik detayda farklılık taşır. Bu farklılıkları asimile etmek laiklikle mümkün olabilmiştir. Böylece insanlar vicdanen ve aklen rahatlamışlar ve düşünsellik zenginleşmiştir. Dolayısıyla Avrupa bilgi çağı dinamiklerini laikliğe borçludur.

Türkiye gibi ülkelerde laiklik dinden pasifize edilmeyi ya da dinin kuvvetlenmesi için kutup oluşturmayı sağlayan bir özellik taşımaktadır. Nitekim 1980 li yıllarda radikal İslamın örgütlenmesi laikliğe karşı dinin hareketlendirilmesinden başka bir şey değildir.

o. Siyasal Oluşumlarla Sosyoloji:

Toplumu partiler halinde hareketlendirme yönelişi siyaset kapsamında ortaya çıkmaktadır. Siyasal oluşumlar iktidar mücadelesi ve iktidar avantajlarını kullanma dinamikleriyle etkileşim ortaya koyar.Bireysel hareketlenme bireyin partisi ile yakından ilişkilidir. Ekonomik etkenler ve siyasi güç dinamikleri kişiye cazip gelen hususlardır.

Netice olarak birey bazında renkliliği ve tekamülü organize eden siyasi dinamikler bir anlamda toplumu harekete geçiren unsurlardır. Toplum bireyin hareketliliğinden pay kazanır ve böylece toplumsal dinamikler ortaya çıkar.

p. Demografik Değişme Kuramı:

Toplumsal tekamülü realize etmek siyasi konjonktür ile ulusal dinamiklerin dengelenmesi ile mümkün olabilir. Amaç toplumsal verileri iyileştirmek ve kaliteyi arttırmaktır.

Siyasal dinamikleri demografik oluşumların realizesinde kullanmak politik bir sanat ve işlevsel bir başarıdır. Dünya insanlığının zaman boyutunda kalite ve performans dengelerini geliştirmesi gerek iyileşen koşulların gerekse doğal dengelerin bir sonucu olarak vazgeçilmez bir sorumluluktur.

Örgütlenmemiş veya örgütlenme kalitesi oluşmamış toplumların fertlerinin demografik yapılanmayı etkileme dinamikleri çok zayıftır. Bu durumda topyekun kalite bireysel kabiliyetlerle yakından ilişkili olmaktadır.

q. Kentleşme ve Sosyoloji:

Sanayi devriminin bir sonucu olarak şehirlerin nüfusları süratle artmaya başlamıştır. Köylerde ekonomik ortamın gelişmemesi ve nüfus artışının rasyonaliteyi olumsuz etkilemesi bu oluşumu hızlandırmıştır. Böyle olunca ABD ve Avrupa hariç kentleşme bakımından ö-olumsuz gelişim söz konusu olmuştur.

ABD ve Avrupa modern kentleşme mihverini ve etkilerini yaratmalarına rağmen teknolojinin gelişme trentleri tam anlamıyla tutarlı kentleşme olanakları vermemiştir. Bu nedenle kentlerde sokaklarda kalmış her taraf araba yığılmıştır.

Kültürel açıdan yepyeni bir kent kültürü doğmaya başlamış, viran ve gecekondu mahalleleri türemiştir.

Bugün kentlerinde kültür dokularını yaratma ihtiyacı ve sosyalizasyon tedbirleri ile mahalleleri rehabilite etme ihtiyacı söz konusudur. Kentler Altın çağda büyük refah alanlarına dönüşecek ve buna göre tutarlı yaşam olguları realize edilecektir.

r. Sanayi Toplumu Sosyolojisi:

Aileyi çekirdek aile yaygınlığına götürmesi yanında kadında ekonomik ve sosyal kişilik kazanmış böylece aile performansı son derece kritik dinamiklere dönüşmüştür. Çocukların yetişmesi bakımından kreşler doğmuş, evlerin büyüklükleri terk edilmeye başlanmıştır.

Kentleşme süreci hızlanmış, toplum bireysel bazda mekanize olmuştur. Emek yoğun çalışma tatil konsepti geliştirmiş, turizm doğmuş ve dünya trafiği yoğunlaşmıştır.

Bireyin ekonomik özgürlüğü kültürel ve politik oluşumları etkilemiş, demokrasi bilinci yaygınlaşmaya başlamıştır. Bugünün modern toplumunun yaşam organizasyonu doğmaya başlamış, laiklik yaygınlaştırılmış, komünizm ile din kalıpları etkisizleştirilmeye başlanmıştır.

s. Bilgi Çağı Sosyolojisi:

Ekonomik duruş kabiliyeti bireyin eğitim performansını olumlu olarak etkilemiş dünya konjonktürünün değiştirilmesi, Batı medeniyet bölgesini beyin yoğun çalışma sürecine itmiştir. Böylece global dünya sistematiği doğmuştur.

Sermaye kontrolünün Batını elinde olması teknoloji üretim potansiyelini de Batının kontrol etmesini sağlamıştır. Altın çağ perspektifinde sağlanan bilimsel tekamül bugün yapabildiğimiz çaba ve performansa olanak sağlamıştır.

İnternet ortamının sağladığı iletişim ve etkileşim çok önemli bireysel performans oluşumlarına olanak verebilecek durumdadır. İnternetin devlet sistematiğinin, bankacılık sisteminin topyekun yenilenme fırsatı vermiştir. Bilgi artık yaygın ve önemlidir.

t. Altın Çağ Sosyolojisi:

Birey bazında tekamül kısvesinin sistematikleri belirlenmektedir. Birey özgürlükleri fayda temelli kriterler ve hedeflerle donatılmaktadır. Çalışma ve üretme disiplinleri verimlilik düşüncesi ve bütün bunları destekleyen organizasyon tekamülü Altın Çağın performansını belirleyecektir.

Bireysel duruş kapsamında tekamül ve refah ulaşım etkilerini hayatı anlaşılır ve kapsamlı yapacaktır. İnsanların iyilik ve mutluluk perspektifli yaşam anlayışları sosyaliteyi ve entelektüeliteyi geliştirecek ve insan gerçek manada sosyal insan olacaktır.

Çalışma hayatının bilgi temelli yönetim perspektifli canlandırılması ekonomik oluşumları dengelemek ve topyekun başarı kriterlerinin gelişmesi dünyayı cennete çevirecektir.






3.SOSYOLOJİK OLARAK İNSAN DİNAMİKLERİNİN DOĞASI:

Bu kitabın birinci bölümünde tarihi oluşum içinde sosyolojik evrim incelenmeye çalışıldı, ikinci bölüm kültürel açılım içinde sosyolojinin yaşamsal boyutu analiz edildi, bu bölümde ise modern toplum kültür sosyoloji iletişimi ve bunun rasyonalitesi incelenecektir.

Bu bölüm insan dinamikleriyle medeniyet olgusunun vazgeçilmez manaları arasındaki ilişkiyi anlatacaktır. İnsan sosyolojik yapılanmasının modernitesi yanında insan ruhunun iyilik ve mutluluk temelli açılımı önemle vurgulanacaktır. Dolayısıyla insan varlığının ve geleceğin farkında olarak yaşamayı öğrenecek ve böylece sosyolojinin bugünü ve yarını anlam kazanacaktır.

Bu bölümün devamı 2K 1R çalışmasıdır. Dolayısıyla rasyonel açıdan kültürün manevi ve maddi değerleri yönetilebilirlik kazanacaktır. Bu insanın geleceğini beğenmesi olacak ve gelecek için her kes mükemmeli arayacaktır.

a. Bireysel Duruş ve Oluşması:

Bireysel duruşu biz bugüne kadar yetenek ve bilgi temelli kabiliyetler olarak ele aldık. Burada bireysel duruşa sosyalite ekleyeceğiz. Böylece bireysel duruş nihai anlamına kavuşacaktır. Nedir sosyalite? Topluma kaynaşma potansiyeli olarak anlatmalıyız. Bireyin toplumu itirme gücü de diyebiliriz. Böylece bireysel duruş sosyolojik bir etkinin merkez unsuru olacaktır.

İnsanın sosyalitesini birinci derecede iş hayatındaki etkinlikleri, ikinci derecede arkadaşları ve faaliyetleri oluşturur. Toplumlar sosyalizasyon örgüsü içinde nitelik kazandıkça insanın da bireysel sosyalitesi güçlenecek ve potansiyeli gelişecektir.

Netice olarak bireyin kabiliyetleri diğer toplum elemanları üzerinde etkileşim sağlayacak böylece hem kaynaşma hem iyilik hem de mutluluk pekişecektir.

b. Sosyal Duruş ve Oluşumu:

Sosyal duruş iki mana ifade etmektedir. Birincisi bireye ailenin verdiği duruştur ki bu büyük kaderin tecellisidir, ikincisi toplum örgütlenmesinde teşebbüslerin yarattığı kurumsallaşmanın verdiği sosyal mevkidir, daha doğrusu bu mevkii insanın donatmasıdır. Biz burada ikinci manada öngörülen sosyal duruşu incelemekteyiz.

İnsan bireysel duruş potansiyeli ile sosyal duruşunu donatır. Sosyal duruş yönetsellik, felsefe ve görüş gerektirir. İhtisasın öngördüğü olgularda katılınca sosyal duruş kompleksitisi anlam kazanır. İnsanın sosyal duruşu hak etme bilinci ve toplumsal örgütlenmenin teşkilatlanma mantığı bunu rasyonel yapmalıdır. Dolayısıyla toplum sosyal duruşu etkin kılmadan modern ve çağdaş olamaz. Bu oluşumu liyakat temeline ve böylece sadakatle birleştirmeye önem vermek gerekir.

c. Modern İnsan Dinamikleri ve Sosyoloji:

Medeni insanın bireysel davranış açılımı Salih Amelle anlaşılır kılınmıştır. Medeni insanın sosyalitesini oluşturan dinamikler de sosyalizasyonla açıklanmıştır. Bu durumda medeni insan kendine güvenen, topluma pozitif etkileşim sağlayan, bireysel duruşuyla kabiliyetlerinden emin olan, sosyal duruşuyla ebilitesini gösteren insan demektir.

Medeni insanın yaratacağı sosyoloji; önce kendi değerleriyle mutluluğu kovalayan ve ruhunun getirdiklerini dünyaya yansıtan kendi ereğini stratejik olarak benimsemiş erdemden nasibini almış bir yapı olacaktır. İşte ADN’a yakışan insan budur.

d. Çağdaşlık Anlatımı ve Tekamül:

İnsanlık sahip olduğu örgütsel yapılanma ile toplumsal anlamda tekamül içindedir. Bazı toplulukların organizasyon dirençleri daha yüksek ve üretken olacaktır. Bunun doğal sonucu olarak bu toplumlar insanların üzerindeki stresi azaltacak deneyimler oluşturarak uygulamaya sokabileceklerdir. Bu durumda dünyanın bu bölgesi diğer bölgelerden farklı yaşamaya başlayacaktır. Dünyanın evrensellik kabulüyle tekamüle dayanan bu özelliği çağdaşlık bilincini oluşturmuştur. Dünyanın geri kalanının da aynı tedbir ve uygulamaları benimsemesi çağdaşlığı yaygınlaştıracaktır.

Çağdaşlık sadece teknoloji imkanları anlamı taşımaz. Çağdaşlık toplumun niteliklerini bahse konu lider topluma benzetme çabalarını kapsar. Dünya halkları için çok önemli bir evrim olayı olarak çağdaşlık diğer insanları motive eden ve örgütlenmelerini tekamül ettiren bir oluş sağlar.

e. Çalışan İnsan Sosyolojisi:

Yakın çağ ekonomik örgütlenmesi herkesin çalışarak ekonomik hüviyet kazanmasını sağlamış, böylece Allahın verdiklerini bekleyen insanlar kendileri çalışarak yaşamayı öğrenmişlerdir. Çalışan insan önce emeği ile kazanmayı öğrenmiş, daha sonra global perspektifte milletlerin üretim paylaşması bilinci özellikle Batı dünyasını bilgi toplumu özelliklerine yöneltmiştir. Bilgi toplumu sömürü anlamında bir tüketim toplumu hüviyetidir. Çalışma ve üretkenlik her ne kadar bireysel yetenek bazında verimlilik düşüncesini geliştirmişse de bu bir aldatmacadır. Gerçekte bilgiyi üreten zor şartlarda yaşayan insanlarda oluşan arayış ve çabadır.

Özellikle robotlaşma ile insan üretkenliği dinamikleri çok değişecektir. İnsanın çalışma boyutunu bireysel duruş ve faydaya dönüştürmeden yapılacak her türlü yanlışlık insanlığı kuralsız ve beceriksiz kılacaktır. Bu nedenle insan dinamikleri çalışma ve faydadan uzaklaştırılamaz.

f. Yönetim Dinamiklerinin Sosyolojisi:

Yönetsellik organizasyon ve verimlilikle oluşu ile üretkenliğin temel unsurudur. Aslında medeniyet yönetsel beceri tasarımı olmaktadır. Yakın çağın kurumsallaşma dinamikleri üretkenliği verimli ve kaliteli kılmayı başarmıştır. Bu durumda yönetselliği teknoloji ile daha verimli boyutlara ulaştırmak amaç olacaktır.

Kurumun insan gücü rasyonalitesi sonsuz verimlilik açılımına sahiptir. Bu durumda sosyal duruş dengelerinde kurumsal verimliliği fayda ve etkinlik duyarlılıklarıyla bütünleştirmek büyük bir çaba isteyecektir.

Yönetselliğin ikna ve tekamül yetenekleri hiçbir zaman kaybolmayacak hususlardır. Bu durumda organizasyon dinamikleriyle yönetselliği etkinlik yönüyle analiz insanlığı çok kapsamlı deneyimler yükleyecek ve böylece gelecekle ilişkili insan oluşları dengelenecektir.

g. Demokratik Ortam Disiplinleri:

İnsanların özgürlükleri hareketlilik ve davranış tiplemeleriyle ilgili anlaşılırsa bunların diğer insanların hak ve özgürlükleriyle çatışmamaları için mutlaka disiplinlerin yarataılması gerekir. Bugün Avrupa Birliği tekamül aşamasında en modern yapıyı oluşturmuş olmasına rağmen insanlığın tekamül perspektifinde daha alacağı çok yol vardır.

Bireysel duruş anlamında siyasi dinamikleri yaratma temayülü kurumsal ve stratejik bazda desteklenmeli ve böylece tekamül parametreleri gelişmelidir. Fikrin oluşması veya yeni yönelişlerin tercih edilmesi hep toplumsal dinamiklerin etkinliği ile ilişkilidir. Daha çok katılım sağlayacak insanların tekamül perspektiflerini oryante etmek önemlidir. Böyle olunca demokrasi ve kurallar insanların sosyalizasyon bilinçleriyle daha etkili hale gelecektir.

h. Demokratik Ortam Toplumsal Dinamiklerinin Tekamülü:

Tarih biliyor ki demokrasi hiçbir uygulamasında inkişaf ve yenilikleri benimsetememiştir. Ancak gelecek böyle olmayacaktır. Geleceğin resmi ve şekli belirlidir. Bu nedenle insanların katılım ve paylaşımlarının sinkronize olmasını sağlayacak ortak demokraside yaratılacaktır. Demokrasi siyaseten rasyonel tekamülü benimseyerek çalışacaktır. Devletlerin yaşam alanlarını geliştirme çabaları sadece dikey yani demografik çabaya açıktır. Böyle olunca tutarlı ve dengeli bir dünya demokrasisi en sağlıklı gelişim ortamıdır.

Liderliklerin ve stratejik araştırma merkezlerinin çabaları, kurumların rasyonel hizmet gayretleri her şey rasyonel ve fayda temelli etkinliklerde anlam kazanacağından insanların sosyal duruş stratejileri tekamülün sigortası olacaktır. İnsanın üretme ve verimli olma cevheri tükenmek bilmez bir tekamül yasası doğurur. Bu insanın arayış ve yaşayış disiplinlerini etkiler ve insan doğası canlılığına ulaşır.



i. Bireyin Toplumsal Etkinliği:

Bireyi bireysel duruş dinamikleri ve sosyal duruş çabaları ile sürekli dinamik kılan yapımız sosyalizasyon çerçevesinde bireyi toplumsal etkin faktör durumuna getirmektedir.

Sosyalizasyon kurumsal mekanizmalar yarattıkça insan kendini sürekli gelişen ve paylaştıkça zenginleşen bir toplumsal erk haline getirecektir. Böylesi bir işlevsellik insan dinamiklerini sosyolojik anlamda çok etkileyecektir. Böylece birey mutluluk çabalarını kendi bireysel tekamülü ile birlikte görecek ve üretkenliğini kendi üzerinde verimliliğe dönüştürecektir. Bu çaba toplumsal bereket yasasını yaratacak insanlar çabaladıkça toplumsal değerler kıymetlenecektir.

j. Demokratlık Bilincinin Sosyalizasyon Yönü:

Demokratlık bilinci bireye düşünsellik ve kendi doğrularını gözden geçirme fırsatı vermektedir. Böyle olunca kendisinin yarattığı düşünsel çözümleri diğerlerine kabul ettirme gayreti kendi yetenekleri ile liderlik özelliğini geliştirirken diğerlerinin fikir ve değerlerine de ulaşma imkanı verecektir. Böylece sabit fikirlilik kalkacak yerine evrensel kabuller zebginliği üzerine kurulu düşünsel dinamikler gelecektir.

Sosyalizasyon insana tekamül fırsatı verirken demokrat olma gereği ve tarzı paylaşım ve dengeleri olumlu geliştirecektir. Hayatı paylaşma-üretme dengeleri ile tanıdıkça insan öğrenmenin ve başarmanın hazzına varacak, tekamülü hayatının vazgeçilmez parçası yapacaktır.

k. Rasyonalizasyon, Strateji, Kurumsallaşma:

İhtisasın kendine özgülüğünü kurumsal dinamiklerin kurulması ve geliştirme gayretleri yaratmaktadır. İşte bu özellik stratejik düşünselliği ve gayretleri kümelemeyi yaratacaktır. Stratejinin gelecek tasarımı yaygınlığına erişmesi insanları üretkenliğe alıştıracaktır. Zira gelecek çok fazla derinlik yaratılabilmesi olanaklarına sahiptir. Bu da üretken çalışmaların çokluğuna işaret eder.

Rasyonalizasyon teknoloji ve ihtisas derinliği ile sürekli dengelenen bir düşünsellik ve çaba yaratmaktadır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki rasyonalizasyonun sonu yoktur. Ve böylesi dinamik bir düşünsellik insanlığa anlamlı derinlikler sunmaktadır.

l. Yerel Yönetim Dinamikleri:

Yerel yönetimler şehrin kültürel dinamiklerinin realizesini ve işletilmesini üstlenmelidir. Bugün şehirlerin kültürel tanımları yoktur. Bir insan kümesi gibi kökenlerini yaşarken kendini sentezleyememiş durumdadır.

Dolayısıyla yerel yönetim örgütlenmesi kültür dinamiklerini araştıran – geliştiren bir hüviyet kazanmalı ve bunun tekamülünü sağlayabilmelidir.

Şehrin kabiliyetleri kültürel tasarımın realizesine anlam katacak dinamikler yaratmalıdır. Bu kabiliyetleri sinkronize etmenin yanında hem realizesi hem de ihtisas derinliği yaratması bakımından örgütlenme gereği vardır.

Şehrin refahı sahip olunan kabiliyetlerin yarattığı dinamiklerle ortay çıkar. Şehrin anlaşılabilirliği ve yapılanması ancak bu şekilde netlik kazanabilir.

m. Merkezi Yönetim Etkileri:

Ulusal yönetsellik dinamiklerin oluş ve cereyan yapılanmalarını etkilemektedir. Dolayısıyla ulusal üretkenlik yapılanması tasarlanmalı ve bunun global şemsiye ile uyumlu çalışması sağlanmalıdır.

Dünya konjonktürel dengeleri topyekun refahın gelişmesi maksadına hizmet etmelidir. İnsanları üretken ve faal tutmak vazgeçilmez hususlardır.

Sosyalizasyon dinamiklerinin ilk hareket örgütlenmesini mutlaka merkezi olarak realize etmek gerekir. Alışkanlıkların ve üretkenliklerin artması paralelinde bu oluşumlar kendi üretkenliklerinin artması paralelinde bu oluşumlar kendi üretkenliklerini kendileri yapacaklardır.

Eğitim ve üretim fonksiyonalitesi merkezi tasarımlarla yakından ilişkilidir. Bunların kalite ve formasyon disiplinleri olmalı ve denetlenmelidir.

n. Suç – Ceza – Ödül:

Sosyolojik etkileşimin insan doğasında var olan arsızlık ve tatminsizlik değerleriyle ortaya çıkan uyumsuzluklar mutlaka olacaktır. Bunların sosyolojik anlamlı analizleri ve alınacak tedbirler rehabilite olmayı sağlayacaktır.

Bir toplumun fertlerinin ceza ve ödülle motive edilebileceği denenmiş ama başarısı pek saptanmamış bir durumdadır. Sistematiğin başarıyı ödüllendiren yapısı insanları olumlu etkiler. İnsanlara bir şey vermeden insanlardan bir şeyler beklemek çok yanlıştır. Bu da yönetim dinamiklerinin işlevsellik sorunu olacaktır.

o. Toplumsal Devinim ve Tekamül:

Bireysel bazda “bireysel duruş”, kurumsal aktivite bazında “sosyal duruş” toplumsal devinim elemanları olarak görülmelidir. İnsanların topyekun kalitesi ve etkinlik yaratma disiplinleri toplumsal başarının anahtarı olmaktadır.

İnsanlar hem kendileri hem de kurumları için tekamül esas stratejiler ürettikçe ve bunlar yaygınlaşıp gerçekleştikçe tekamül sağlanacak ve böylece insanlık sürekli gelişen formasyon kazanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder