6 Temmuz 2009 Pazartesi

Saygı - Sevgi ve Sorumluluk

BAŞLARKEN:

Yaklaşık bir senedir saygı-sevgi-sorumluluk kapsamlı bir kitap yazmayı istiyordum. Duygu yönetimini yazmama rağmen yaptığımı yeterli bulmamıştım. Geçen gün her zamanki gibi beni motive ettiler. Bende büyük bir isteklilik ile bu kitabı tasarladım. Duyduğum mutluluğu anlatamam. Demek ki gerçekten çok istemişim. Şimdi yazmaya başlarken acaba başarabilecek miyim diye düşünüyorum. Zira saygı-sevgi ve sorumluluk hayatın genel bileşkesini vermektedir. Bu sosyalizasyon mükemmelliğini yaratabilme şansıdır ve çok önemsediğimi bilmenizi isterim.

Saygıyı Hazreti Musa’nın, sevgiyi Hazreti İsa’nın ve sorumluluğu ise Hazreti Muhammed’in öğrettiğini biliyorum. Dolayısıyla ilham verecek kaynak bu dinlerin hayat sevinçleri. Bunlar dünyada yazılı olarak yok ama benim gözlemlerimde bunlar var ve bunları kullanarak açıklamaya çalışacağım. Bu kitap insan olmanın rehberi olacak ve mutlaka çok anlaşılır olmalı.

Başlarken heyecanımın dışında bunu görevimin en önemli parçası gördüğümü söylemeliyim. Elektrik akımının enerji akımı olduğu gerçeği kadar önemli. Hepinize saygılar sunuyorum.

SAYGININ İŞLEVSEL BOYUTLARI:

Saygı her şeyden önce bir bilinç oluşumudur. Yani duygu kadar etkili bir bilinç unsurudur. Neden, zira Hazreti Musa 10 emir ile insanlığı şartlandırmıştır. Bu şartlanma sosyolojik doğa haline gelmiş ve emir bir duygu yapılanması sağlamıştır. Böylece saygı bilinçle kazanılmış bir duygu olmaktadır. Nasıl Hazreti İsa veya Hazreti Muhammed Hazreti Musa öğretisini yıkamamışsa bu öğretinin dünya ve toplumsal oluşumuna katkısı hep sürmüştür.

Saygı bir duruş niteliği olması nedeniyle politik tavrı belirleyici özellik taşır. Kim kime niçin saygı gösterecektir? Herkes her canlıya var oluş gerekçesi ile saygı gösterecektir. Güçlünün zayıfı bertaraf ettiği gibi doğal seleksiyon kurallaması insanlar için doğru değildir. Zira her bir insanın kendine özgü bir üstün yanı vardır ki bu onu saygıdeğer olmaya yöneltir.

Saygı vazgeçilmezdir. Zira temel öğeleri itibarıyla diplomatik duruşun ana elemanı olarak karşımıza çıkar. Bu da yaşamsal işlevselliğin bir boyutu olur ki çok önemlidir. Böylece konuşma tarzımız ve politik hedeflerimiz realize olacak şekle gelir.

a. Saygının Anlamı ve Toplumsal Değeri:

Saygının sözlük anlamı; (1) değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimse, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi unsuru, hürmet, ihtiram. (2) başkalarını rahatsız etmekten kaçınma duygusu şeklinde verilmektedir.

Saygı bir hukuk oluşumudur. Böylece insanlar adaleti ve hak kavramını öğrenmişlerdir. Saygı bir duruş niteliğidir. Bizi anlamaya ve düşünmeye iter. Böylece kendimiz oluruz. Kendi hakkımızı anlar adil davranma bilincine erişiriz. Saygı bir fren mekanizmasıdır. Durmamızı ve insan olmamızı sağlar. Dolayısıyla saygı nitelikleri insan mayasının temelidir ve böyle olmaya devam edecektir.

Toplumun bir arada yaşama sevinci saygı bilinciyle oluşur. Ahlak saygı demektir. Ahlak değeri saygı nedenidir. Böylece toplum bilinci doğar. Toplum bilinci insanı doğal yaşama hazırlar, böylece alışkanlıklar doğar ve insan rahat yaşar.

Yaşamı sosyal ergiyle bütünleştiren ana oluşum saygı ile başlar. Saygı hakkı ve hukuku vazgeçilmez kılar ve toplumu bireyselleştiren yapıyı doğurur.

b. Saygının Parametreleri:

Saygıyı oluşturan etkenler; hak dağılımı, üstünlük bilinci, kutsallık, dikkat gösterme, özen, ölçülü davranış, sevme temayülü, rahatsız etmekten kaçınma şeklinde sıralanabilir.

Hak dağılımı parametresi: hayatın her anında paylaştığımız zaman ve değerleri bireyselleştirme anlamına gelmektedir. Birey kendi hakkını ve hukukunu anlamak zorunda ve bunu kabullenmek durumundadır.

Üstünlük bilinci parametresi; her birey değerini emeği, yeteneği ve görevsel başarısı oluşumuyla bir değer olduğunu ve bunu başardığı için yaşam hakkı kazandığını anlar ve ona karşı üstünlük tavrı verir. Kendi durumunu da aynı yargılarla belirli tutar, bu da önemsenecek bir husustur.

Kutsallık parametresi; canlı her varlık bir fonksiyon taşımaktadır. Bu fonksiyonellik insana onun kutsallığı bilincini aşılar. Her ne kadar zararlı ve haşarata karşı bu duygularımız tutarsız ise de gerçekte her canlı kutsaldır.

Dikkat gösterme parametresi; muhatabımıza ilgi gösterip onu dinleme ve onu anlama fiilini anlatır.

Özen parametresi: saygıyı bir nitelik olarak hayata geçirmemizi sağlar. Bir anlamda diplomatik oluş gerçekleşir.

Ölçülü davranış parametresi: saygıyı ortaya koyan ana unsur budur. Küçük büyük herkese karşı bir denge yaratmak zorunda olduğumuzu saygı ile anlarız. Saygı bir anlama fırsatı verdiğinden kendi politik duruşumuzu bu oluşum içinde düşünerek belirleriz.

Sevme temayülü parametresi; sevginin oluşumu için karşıdakine yakınlık tesis etmek ve onu takdire şayan değerlerle donatmamız gerekir. Bu nedenle karşımızdakini sevme temayülünü ancak saygı sayesinde oluşturabiliriz.

Rahatsız etmeden kaçınma parametresi: bize davranış disiplini açısından yapı oluşturan ana unsur budur. Böylece tavır ve davranış tipleri doğar ki bizi medeni olmaya hazırlar.

c. Saygı ve Tanrısal Yapı:

Tanrısal yapı deyince iki husus akla gelmelidir. Birincisi tanrının bize öğretmek istedikleri, ikincisi tanrısal arayış içinde insanın fonksiyonelliği. Biz ikisini de anlaşılır kılmak zorundayız.

Tarih içinde Allahın peygamberleri vasıtasıyla vazedilen emirlerle dikkat çekilen sosyolojik olgular disiplinine tanrının bize öğretmek istedikleri olarak bakacağız. İnsan bilincini düşünselliğe ve kavramaya iten bu yaklaşım insanın doğası ve sosyolojik doğa anlaşılırlığını yaratacaktır. İnsan özgürlükleri ile yaşamsal kuralları dengelemek ve bu kapsamda sosyolojik evrim yapılanması içinde değer kazanan özgürlükler yaratma bilinci anlaşılır hale gelecektir.

Saygıyı Hazreti Musa’nın 10 emri ile anladığımızı kabul edeceğiz. Böylece insanın sosyolojik bir anlam kazandığını göreceğiz. Bu tanrısal kuralları her zaman değerli bileceğiz. İnsan tekamül ve özellik dinamiklerinin saygı olmadan gelişemeyeceğini böylece toplumsal rehabilitenin yaratılamayacağını anlayacağız.

Tanrısal arayış içinde bireyin tanrılaşması esası öngörülür. Yani birey anlayan, hisseden, bilen ve yöneten olmaktadır. Bu kabiliyetlere yönelişin eğitim ve insan doğasındaki özelliklerle ulaşılması gerektiği açıktır. İnsanın peygamberliği tanrısal bir duruştur ve her insan bunu aramak zorundadır. Mükemmellik ve insan doğasının derinlikleri ancak bu şekilde anlamlı ve ahenkli olabilir.

Her birey lider ve özeldir. Tanrısal dinamikler bireyin kendi özgülüğünün eseri olabilir. İşte bu arayış bireysel bağımsızlığın ve yüce ruhun asalet ve dengesini sağlayacaktır.

d. Sosyalizasyon – Saygı Bağı:

Sosyalizasyon insanın toplumsal dinamiklerinin mantığını ve hareketliliğini anlatır. Bu bakımdan bireyin bireyle ilişkisi ve iletişimi ön plana çıkar. Bireysel oluşun temel kaynağı ise saygı olarak karşımızdadır. O zaman sosyalizasyon oluşumu ile saygı arasında kaynaştırıcı ve vazgeçilmez faktörler vardır ve insan bunu anladıkça ve yaşadıkça kurallayacak ve geliştirecektir.

e. Toplum Dinamikleri ve Saygı:

Bugün toplumsal manada her kesin bir sosyal duruşu olması gereği vardır. Bu sosyal duruş ekonomik çark içinde rasyonel bir mevki olmaktadır. Böylece birey ekonomik oluşuma katkısı oranında bir sosyalite kazanmaktadır. Bu oluşu saygın kılan ana amil her bireyin başkalığına dayanan ve özel hayatla renklenen bir aile veya sosyal yapının varlığıdır. Böylece insan mücadelesinde sanki zamanı ve enerjisini motive eden ve dengeleyen bir güç kazanmaktadır.

Özetlersek iş ve özel hayat bireyin dinamik varlığını anlatır. Bu iki oluşumda da insan politik duruşunu doğasına ve sosyal olgusuna dayandırarak kendisi kurar ve kollar. Bu iki oluşumunda ana parametresi insan doğasına uygun ve saygı temeline dayanmasıdır. Bu durumda “saygı”; bireye yaşamsal dinamiklerinin vazgeçilmez değerlerini sunan bir ortamı vermektedir denilebilir.

f. Rasyonalizasyon Düşüncesinin Saygı Bağı:

Akılcılık evrensel doğrulara dayalı çözümleme bilincidir. Evrensel doğruların yaygınlığı ve anlaşılabilirliği akılcılığın kaynaştırıcı fonksiyon sağlamasına olanak verir. İnsanlar bireysel rolleri ile toplum dinamiklerini harekete geçirirler. Bu bireysel rollerin dayanak unsuru rasyonalite olmaktadır. Rasyonalitenin doğması ve realizesi insanın birbirine olan saygı temelli politik duruşları ile mümkün olabilir.

İstediğiniz kadar akılcı olun sisteme kendinizi kabul ettiremiyorsanız başarılı olamazsınız. Bu durumda saygı sistemi kabul etmeye ve sisteme katkı sağlama realitesini yaratmaktadır.

g. Politik Duruş ve Saygı:

Politik duruşun vazgeçilmez dayanağı muhatabımıza gösterdiğimiz saygıdır. Bu saygı kendimize değerler manzumesi olarak gördüğünüz muhatabınızı bir oluşum ile rehberlemeyi amaç edinecek özellikleri yaratmaktadır.

h. Diplomatik Oluş ve Saygı:

Kurumsal kültür dinamikleri oluştukça ve geliştikçe insan daha iyi anlayacak ki diplomatik oluş bir insani tavır yönlendiricisidir. Bu kazanıldıkça ve geliştikçe insan münasebetleri de daha anlamlı ve verimli olabilecektir. Bu oluşumu da yöneten temel duygusal öğe saygı olmaktadır.


i. Bireysel Duruş ve Saygı:

İnsanın bireysel duruş tekamülünü sağlayacak olan ana unsur kendi içindeki erişilmezliği yaratan üstünlük duygusudur. Üstünlüğü sosyal manada dengeleyen ve ana bireysel duruş yolunu gösteren ana etken saygıdır. Saygıyı vazgeçilmez ve dengeli kılan parametreleri sağlamlaştırdıkça adalet ve hak kavramları temayüz edecek böylece birey kalite ve performans oluşturacaktır. Bu işlevselliği yaratmanın tek çıkış noktası bireysel duruş kalitesi olacaktır. İnsanın nitelik kazanması ve sosyal duruş hedeflerini kovalaması bireysel duruşu kuvvetlendirdikçe tekamül ve inkişaf süreklilik kazanacaktır.

j. Hiyerarşi Kalıbı ve Saygı:

İnsanlara üretken yönetsellik sağlayan amil unsur hiyerarşidir. Hiyerarşiyi işlevsel kılmak ve bireysel tekamülle zaman bazında ilişkilendirmek yönetim becerisinin eseri olur. Dolayısıyla yönetsellik bir performans yapılanması olarak algılanmalı ve hiyerarşi kalıplarını bu işlevsellikle, bireysel beceri ile etkilemek gerekir.

Hiyerarşinin yararlılığı ve tekamülünü sağlama düşüncesinin şeffaflığı saygı unsuru parametrelerinin yeterliliği ve anlamlılığı ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle hiyerarşi bireysel duruş kalitesi yanında yönetsel dinamiklerin liyakati ile de anlam kazanmaktadır. Yönetselliğin sadakat ayağı ile bireysel duruş yeteneklerinin etkilediği liyakat bilincinin birlikte ve dengeli kullanımını sağlayacak saygınlık tekamülü garanti eder.

k. Saygının Duygusal Yanı:

Saygı toplumsal oluşum kriterleriyle ilişkili ele alındığında bireye bir duruş perspektifi kazandırmaktadır. Politik duruş niteliği saygı kimliğinin eseridir. Diplomatik oluş birikimi de saygı ile yakından ilişkilidir. O halde saygı medeniyet faktöriyelinin ana açılımını sağlayan unsur olmaktadır.

İnsan duygusallığında yöneliş dinamiklerini akışkanlığa dönüştüren amil faktör de saygıdır. Sosyolojik oluşum dinamiklerini belirleyen ana faktörde saygıdır. Bu durumda saygı vazgeçilmez ve çok değerli duygusal bir bağ unsurudur. Saygı aynı zamanda mantıklı düşünsellik ile duygu yönetimi dengelerinin oluşum faktörüdür. Bu durumda saygıyı işlevsel kılan her değer önemli ve vazgeçilmezdir.

l. Saygının Fizyolojik Olgusu:

Bu bakış açısı öncelikle yaradılış anlaşılırlığını gözden geçirerek anlam kazanabilir. Bizi ortaya çıkaran amil hususların yarattığı psikolojik etkileşimle birlikte sahip olduğumuz fizyolojik oluştur. Bu bizi toplumsal boyutta anlaşılır ve anlamlı kılar. Saygı işte bu yönüyle kişinin kendi ile barışıklığının göstergesidir. İnsan başkası olmayı kolay görür ama kendi olmayı ancak isterse becerebilir. Bu onun kendisine saygısının ana göstergesidir.

İnsan yaradılış olgusu ile kendini barıştırabilecek yeterliliği bulabilmelidir. Unutmamak gerekir ki her insanın kendinle iftihar edebileceği mutlaka bir üstün tarafı vardır. Ve bu onun çekim gücünü yaratacaktır. Özenmek, imrenmek, önemli olabilir ancak gerçekleri değiştirmez. O halde fizyolojik saygınlık önemlidir ve önemsenmelidir.

m. Doğa ve Saygı:

Biz yaşadığımız dünyayı bizden önce yaşayanlardan devraldık. İnsanlığın en büyük özelliği zamanı taşımaktır. Zaman ile doğa arasındaki etkileşim bizim becerimizdir. Doğayı anlayabildiğimiz ölçüde doğadan istifade edebilir ve kendimizi etkin kılabiliriz. Bu konuda bilmemiz gereken doğanın sistematiklerinin olduğu ve canlılığıdır. Bu sistematikleri dengelemek için anlamak ve uyumlu olmak şarttır. Bu da hiç şüphesiz doğaya saygı göstermekle olur.

İnsanın toplum veya birey bazında doğayı etkileme potansiyeli çok yüksektir. Bir ormanı yakmak bir kibrit çakmakla olabilir. Böylesi bir etkinliği ancak duyarlı ve anlamlı yaşam bilinci dengeleyebilir.

n. Aile ve Saygı Temeli:

İnsanın hayata hazırlandığı yer ailedir. Bu nedenle ailenin sosyolojik kurgusunun anlamı çok önemlidir. Aile bireyleri bazında geçmişle bütünleşen, bugünü realize eden ama yarını düşleyen bir felsefik temeli yansıtır. Çocukların gelecekle bağlantılı yöneliş oluşumları, aileyi temel mekanize yapan annenin rolünü belirginleştirir. Anne yuvanın veya ailenin temel direğidir. Babanın bunu görmesi ve anlaması annenin de bu sorumluluğu taşıyabilecek olgunluğa erişmesi gerekir.

Aile bireyleri aile ortamının bugün ve gelecek açısından ortaklıklarını iyi görebilmeleri ve yaşam dilimindeki bu beraberliklerini anlamlı kılabilmeleri önem kazanmaktadır. Anne ve babanın hayat bileşkesindeki boşluklar ve birbirlerinin hayat perspektiflerine saygıları çok önemli ve anlamlıdır. Cahili cühela köpeklerin dünyaya akıttığı zehirlerin yarattığı mutsuzluğun süratle ve dikkatle yok edilmesi gerekir. Düşünen insanları köpeklerin iç güdüleri mutsuz yaparak yaşamın bir zehir olduğunu anlamak gerekir.

o. Kurumsal Yapı ve Saygı Gereği:

Her kurumsal yapı belli bir ihtisas kümesini kendi bünyesinde ve kendine özgü olarak çalıştırarak hayata geçirir. İnsanın bu ihtisas yapılanması içindeki rolünü realize edebilmesi ve bunun hayata geçiş performans değeri bireyin kendine ve kuruma duyduğu saygının temelini teşkil eder. Hayata anlam katan sosyal duruş öğelerinin realitesi ve performans kriterleri bu saygının derecesi ile ölçülmelidir. Yani saygıyı bir sömürü gibi görmemek ona katkıda bulunmayı bir saygı unsuru olarak değerlendirmek gerekir.

p. Siyaset ve Saygı Unsuru İlişkisi:

Siyaseti bireyin toplumsal oluşumlardaki rolü olarak anlamak gerekir. Bu rolün tecrübe ve oluşlarla topluma fayda sağlaması esastır. Dolayısıyla siyasi duruş faktörünün ana unsuru topluma fayda değeridir. Bu değeri anlamlı ve anlaşılır kılmak tüm siyasetçilerin işlevselliğinin temelini oluşturmalıdır. O zaman siyasetin saygı unsuru oluş veya söylemleri topluma fayda cihetiyle anlaşılır kılma gayreti olarak görmek gerekir.

q. Demokrasi ve Saygı Değeri:

Demokrasi gerek bireyin gerekse kurumsal örgütlenmedeki kurumsal stratejilerin yaşamsal paylaşım perspektifinin realizasyon yoludur. Bu nedenle dengelere, anlayışa, birbirini dinlemeye ve anlamaya, birbirini ikna etmeye, birbiriyle rekabete ihtiyaç vardır. Bütün bu karmaşık gözüken oluşları hayata geçirebilme oluşumunu saygı düsturu belirler. Bu nedenle kurallara ve hukukun anlaşılırlığına ihtiyaç vardır. Hukuk ve kurallar alışkanlık ve beğeni oluşturma değerlerine göre saygınlık kazanır ki işte bu kültürel gelişimin bir anlamda ana motoru olur.

r. Saygının Vazgeçilmez İlkeleri:

Saygının birinci ilkesi; var oluş ve yaşamsal değerleri kabul etme bilincini oluşturma gayreti olmasıdır. Yani işlevselliği monitorize eden kuvvetleri dengeleyen bir özellik taşımasıdır. Dolayısıyla yaşamsallık bir anlamda saygının temel anlaşılırlığı ile realize olan gerçekliktir.

Saygının ikinci ilkesi; işlevselliği taraflar arasında verimlilik bazında oryante etmesidir. Yani taraflar saygıyı çıkar ve menfaat bazında fayda üreten bir unsur olarak görmelidirler.

Saygının üçüncü ilkesi; varlığı ile tekamülü ve dengeyi sağlamasıdır. Bu özellik tarafların çıkarları yanında varlığını idame doygunluğunu irade olarak görmeyi amil kılar.

Saygının dördüncü ilkesi; fayda, verimlilik, düzen ve denge faktörleri ile anlaşılırlık açısından tartışma ve ikna zemini yaratabilmesidir. Bu özellik müşterek hareket anlayışını doğurur ki var olma ve ortak çıkar zincirlerinin çalışmasını sağlar.




SEVGİNİN İŞLEVSEL FONKSİYONELLİĞİ :

Sevgiyi anlayabilmek için Sevgi Değirmeni isimli bir şiir kitabı yazdım. Daha sonra sevgiyi en çok kullananlardan olan Hazreti Mevlana’yı incelemeye çalıştım. Daha sonra Hazreti İsa’nın öğrettikleri arasında sevgi kıvılcımlarını öğrendim. Bütün bunlar bana sevgiyi yeterli anlamda öğretemedi. Ve ben kitabın bu bölümünü yazarken neler yazacağımı emin olun bilmiyorum.

Sevginin insanlar arası bir beğeni ve sempati kıvılcımı yarattığını, sevginin ilgi ve merak ile yöneliş oluşturduğunu, insanın insanlardan beklediği ve insanlara vermek zorunda olduğu ilgi ve bereketi yarattığını, sevginin bir vazgeçme iksiri olduğunu, bunların bileşkesinde sevginin muteber olma duygusu olduğunu hissediyorum.

Hep yaptığım gibi sevgi sözcüğünü de sözlükten alıp yazacağım ve insanlığın anladığı ile benim hissettiklerim bağlamında bir yolu deneyeceğim.

Hazreti İsa’nın dediği gibi “sevgi insanları birbirine bağlayan güçlü bir enerji” tanımını ben çok benimsiyorum.

a. Sevgi Anlamı ve Bireysel Değeri:

Sevgi; insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu, olarak tanımlanmaktadır.

Bu durumda sevgiyi ilgi ve bağlılık perspektifinde analiz etmemiz doğru olacaktır. İnsanın hayatla ilişkisinde ailesi, daha sonra kendi kurduğu aile, çalışma ortamı ve yaşam alanı ortaya çıkmaktadır. İlgiyi bu perspektifte yaşam ortamımızdaki insanlarla ilişkilerimizde kullanmaktayız. Daha da enteresan tarafı bize ait olanlara karşı daha başka hisseder ve anlarız. Bağlılığımız kendimize ait olan şeylerde vücut bulur. O halde sevgi bireyin yaşamsal dinamiklerine fonksiyonellik katan bir enerji ya da sinerji olarak anlaşılmalıdır. Bireyi hayatla irtibatlandıran bir ruhsal köprü de denilebilir. Bu durumda sevginin bireysel değeri hayattaki renkliliğimiz olmaktadır.

b. Sevginin Toplumsal Yapısı:

İnsanlara sevgi temelli yaklaşımları Hazreti İsa öğretmiştir. Fakirlerin hayatla ilişkisinde daha duyarlı ve duygu yüklü yaşamalarını yorumlayarak Allahın fakirleri daha çok sevdiğini söylemiştir. Duygu yüklü yaşam tekamül açısından bakıldığında anlamlı ve manidardır. Ve bu açıklama bence de doğrudur.

Hazreti İsa “size bir tokat atana , diğer yanağınızı da uzatın” der. Bu düşmanınızın olmadığını size düşman görüneninde gerçekte sizden olduğunu anlatır. Ve sevgiyi ne kadar önemsememiz gerektiğinin mesajını verir.

Ben bu iki açıklamayı hayatın gerçek anlamı olarak görürüm. Sevgi toplumsal manada insana değer katan ana oluşumdur. Sevgiyi ortaya koyan ilgi; beğeni, takdir ve kabulü birlikte yansıtırken bağlılık; ait olma, benimseme ve yakınlık duyma oluşumlarını kapsar. Bu yapı içinde bireyden topluma yayılan bir sinerji doğar ki bu bizi toplumun parçası haline getirecektir.

c. Sevginin Parametreleri:

Sevginin birinci parametresi: hayata pozitif bakma bilincidir. Psikolojik olarak hayatla dengeli ve barışık olabilmemiz hayatı kabullenme ve onun parçası olma dinamiklerini yaratmamızla gerçekleşebilir.

Sevginin ikinci parametresi: yöneliş disiplinine sahip olmaktır. Yönelişi; istek, arzu ve umutlarımız tayin eder. Bu üç yapı yaşamsal dinamikleri kanalize etmektedir. Böylece sevginin oluşturduğu ilgi ve bağlılıklar bizi hayatla müşterek olmaya yöneltir.

Sevginin üçüncü parametresi: tatmin olma gereksinim ve becerisidir. Bizi yönelişimizde anlamlı kılan faydaları aramamız doğaldır. Bu faydalar uğruna yaşadığımız hayat olur.

Sevginin dördüncü parametresi: anlamlılık ilkesidir. Değerlerimizle ihtiyaçlarımızla yaşar bunlar için çaba sarfederiz. Dolayısıyla tutarlılık olabilmesi için anlamlı bir oluşu seçeceğiz demektir.

d. Sevgi ve Tanrısal Yapı:

Sevgi oluşumu içinde hiç şüphesiz koruma ihtiyacının da katkısı var. İnsanlıkların yalnızlıklarına çare arayışları içinde tanrı belki de korunma gereksiniminden ortaya çıkmaktadır. Bu oluşumun sevgiyi ve muhtaç olmayı anlaşılır kılmamızı sağlamış olabilir. Ben sevgiyi Hazreti İsa’nın öğretisinde tüm insanlığı kucaklayan mesajlarda aramak istiyorum. İnsanlığın cennet ulaşacağı fikri yanında iyi olmak ve iyilik yapmak düşüncesinin temel teşkil etmesi sevgiyi kucaklayan ana öğe olmuştur. İnsanları kaynaştıran ana fikir insanların korkuları yanında ihtiyaç duydukları büyük kurtarıcının sevgisini kazanmak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Musevilik Allahı şahsiyete dönüştürmüş, Hıristiyanlık onu insan olarak baba –oğul ikileminde perçinlemiştir. Böylece Allah mükemmel ve kudretli insan figüründe yer alırken sevgi temelli bir yaşamsallığı yaratmıştır. Bugün bile insan hakları dahil tüm yönetsellik becerileri hep Batı’nın becerisinde ortaya çıkabilmiştir.

e. Toplum Dinamikleri ve Sevgi:

İnsanı içselliğe ve samimiyete iten ana unsur ilişkiye karşı insanın duyduğu sevginin tezahürüdür. Bu özellik sağlam ilişki ve dengeli yaşamsallık yaratmıştır. Bunlarda doğru sözlü olmak, dediğini yapmak, dinlemek, anlamak gibi kavramların oluşmasına ve önemsenmesine olanak vermiştir. Eğer insan samimiyet kazanmamış olsaydı hiçbir şekilde üretken ve verimli olmayı başaramazdı.

İşte sevgi toplumsal dinamikleri öteleyen onu bireyin kalbinde hareketli kılan ana unsur olarak görülmelidir.toplumsal davranış öğeleri ahlak ve namus çizgileri hep sevgi kavramının samimiyeti çerçevesinde şekil alan unsurlardır.

Böyle olunca sevgi insan iletişiminin merkeziyet kazanmasını sağlayan temel unsur haline gelmiştir. Hazreti İsa insanları birbirine bağlayan ana unsurun sevgi olduğunu açıklaması bize bunu ispatlayan ve öğreten ana unsur olmaktadır.

f. Sosyalizasyonun Sevgi Bileşkesi:

Sosyalizasyondan beklediğimiz birinci etki zamanın rasyonalitesidir. Birlikteliği esas harekete geçirici unsuru saygı olarak göstermiştik. Saygı tek başına bir duruş, sevgi ise üretkenlik unsurudur. Bu durumda saygı ve sevgi sosyalizasyonun verimlilik ölçüsünü belirlerler.

Sevgi kaynaşma, paylaşma ve üretme ötelemelerinin ana faktörüdür. Böyle olunca sosyalizasyon birlikte üretmenin ve etkileşimin ana oluşumu durumuna gelecektir. Sosyalizasyon düşüncesini izah ederken bir iyilik etkileşimini anlatmıştık. Burada da iyiliğin harekete geçiren faktörü olarak sevgiyi anlatmaktayız. Dolayısıyla iyilik temelli yaşam ve mutluluk temelli anlayış sevgi arar ve sevgi ile yücelir. İnsanı insan yapan değerlerin başında insanın duyduğu sevgi yatar.

Aile sosyalleşmesi içinde de ana faktörün sevgi olduğunu vurgulamamız gerekir. Sevgi bir fizyolojik kaynak olarak ailede doğar ve hep yaşar.

g. Politik Duruş ve Sevgi:

Sevgi politik duruş kapsamına içtenliği ve samimiyeti sokmasıyla onun verimliliğini ve etkinliğini belirler. Önemseme ve yönelme olgularını harekete geçirir ve insanın tutarlılığını belirler.

Samimiyet doğru sözlü ve olduğu gibi görünmeyi sağladığından politik duruş tercihleri bu veçhe ile insanın karakteri ile uyumlu hale gelmekte ve politik duruş bilinci anlaşılır durumu yaratmaktadır.

Netice olarak sevgi; insan karakter olgularıyla dış dünyanın buluşmasını ve insanı olduğu gibi davranmasını sağlayan ana etken durumundadır.

h. Sosyal Duruş ve Sevgi:

Bireyin toplum içindeki oluşundan, daha sonra kazandığı sosyal mevkiden ortaya çıkılarak belirlenen sosyal duruş, öncelikle kendini beğenme ve sevme, sonra insanları sevme ve yaşama katkıda bulunurken kendi yaşamını manalandırma bakımından bireye etki eder. Bu doğrudan bir varlık sevgisi anlamı taşımalıdır. Böylece insan ilgi ve dikkatini yoğunlaştıracak ve performansını üretkenlik ve verimlilik bazında yükseltecektir. Denilebilir ki insan sevgisi sosyaliteyi oluşturan en anlamlı duygusallıktır.

Sosyal duruşun otorite yönü insan sevgisiyle donatılmazsa sömürü ortaya çıkar ki bireylerin üretkenlikleri düşer. Bu nedenle insanın ferdi üretkenliğini maksimize edecek motivasyon ancak sevgi temelli duygulama ile mütekamil olgular yaratabilir.

i. Bireysel Duruşun Sevgi Boyutu:

Bireysel duruşu etkileyen ana düşünceler karşı cins cazibesi, üstünlük bilinci, çevreye etki düşüncesi ve tabii ki insan sevgisidir. Bu durumda insanın dünya ile barışıklığının ana göstergesi onun ruhunun açılımını sağlayan sevgi kaynaklarıdır. Sevgi kaynaklarını çoğaltmak insanın elindedir. Politik duruş çizgisinde verecen ve hoşgörülü mizaçlama insanın sevgi boyutunun gelişmesini sağlar. Aslında öngörülen erdemde içinde alçakgönüllülük formasyonu ile sevgiye atıfta bulunmaktadır.

j. Hiyerarşi İçinde Sevginin Anlamı:

Hiyerarşi yönetsel yapılanmanın ana unsurudur. İnsanlar bu yapılanma içinde kendilerini üretken yapabilmek için sevgiye muhtaçtırlar. Sevgi bir yaranma ya da yaltaklanma unsuru değildir. Sevgi bir ihtisas varlığının parlaması şeklinde kendi kişiliğinin ve liyakatın doğmasının duygulamasıdır.

Amirin memura bir gülümsemesi bile memurun gönlünde baharların açmasını sağlar. Böylesi önemli olan yakınlık etkileşimini sevgi tezahürleri ile donatmak ama etkisizleşmesine müsaade etmemek hiyerarşik yapılanmanın kilididir. Her bireyde farklı tezahür eden bı ilgi açılımını yönetici ilgi ve dikkati ile dengeleyecek liderliğini gösterecektir. Bu nedenle stratejik düşünsellik önemli ve ortaklaşma sağlayan unsur olarak dikkat çekicidir.

k. Sevginin Duygusal Anlamı:

Sevgi temelinde yatan duygusallığın birkaç etkileşim unsuru vardır. Birinci unsur; bağımlı hale getirmesidir. Bu yakınlaşma – ilgi – ve temayül kazandırır. Sosyalleşme temeli bu nedenle sevgiyle yakından ilişkilidir. İkinci unsur; vazgeçmeye zorlamasıdır. Bu özellikle tüm etkinliklerde kendini gösterir. Sevilen şeye karşı adeta bir zafiyet kılıfı doğar. Üçüncü unsur; yönelme istekliliğidir. Bu sevginin üretkenlik ve verimlilik açısından ne kadar önemli olduğunu gösterir. Dördüncü unsur; güven duymadır. Sevginin yarattığı amil hususlardan birisi hiç şüphesiz insanların birbirlerine güvenmelerini sağlamasıdır. Beşinci unsur; tekamül sağlamasıdır. Bu yöneliş bazında üretkenlik ve verimlilik yanında tekamüle yöneltmesi ile de önemli bir durum ortaya koymaktadır.

l. Sevginin Psikolojik Olgusu:

Sevgi beğenme, bağlanma ve ilgi fonksiyonelliği ile bireyin psikolojik etkileşimini yaratmaktadır. Böylece birey güven, var olma zevki ve ait olma etkileşimlerini harekete geçirerek bu oluşumu takdir etmektedir. Bireyin bu psikolojik devinimi onu tatlı bir zevke ve mutluluğa yöneltmekte ve birey tatmin olma bakımından hareketlilik kazanmaktadır.

Sevginin iyi niyet ve güven oluşumlarıyla ahenkli varlığı unutulmamalıdır. Bu oluşumlar psikolojik kaynaşma yaratırlar ve insana özel görünen bir davranış yapılanmasını hazırlarlar.

m. Doğa ve Sevgi:

Doğa güçten etkileşim alır. Sevgi ise insan doğasına güç katar. Bu nedenle sevgiyi insana güç veren paylaşma ve ortaklaşma bilincini yaratan amil olarak görmek gerekir.

Sevginin doğası toplumsal yakınlaşma ve ilginin odağı olması nedeniyle çok önemlidir. Bireyi toplumsal mayaya hazırlayan sevgidir. Toplumla barışık olma bilinci sevginin yarattığı bir sonuçtur. Böylece etkileşimde birey sosyalizasyon kazanmakta böyle entelektüeliteyi yaratmaya yönelmektedir.

Hayatın var oluş ile başlayan sevgi dinamiklerinin çağlar boyunca oluşum ve etkileşimi iyi analiz edildiğinde zamanın sevgiyi tekamül ettirmekte olduğu görülecektir.

n. Aile ve Sevgi Temeli:

İnsan doğasının sevgi merkezi ailenin birincisi karşı cins heyecanı, ikincisi çocukların yetiştirilmesi heyecanıdır. Aile zamanı insana göstermesiyle tahammül dinamiklerini harekete geçirir. Böyle olunca birey sevgi ile tatminkarlığını gelecek yönetimine dönüştürmeyi amaçlamayı öğrenir.

Aile zaman içinde bir ruh birliği özelliği kazanır. Buradaki bireyler sevgi temelli bir bütünlük ile kendi aralarında kendi özel kültürel olgularını yaratırlar ve bunları alışkanlık haline getirirler. Yeni kurulan ailelerde kültür çatışmasının ana çıkış noktası bu ruh alışkanlıklarının varlığı olmaktadır.




o. Demokrasi İçinde Sevginin Anlamı:

Demokrasi ortak yönetsellik bilinci demektir. Fikir ve lider oluşumları bireyleri harekete geçirir. Fikirlerin karmaşıklığı veya sadeliği toplum içindeki anlaşılırlığından çok beklentilerle uyumluluğu açısından önem kazanır.

Sevgi toplumsal örgütlenmede bireylerin kabullenmelerini kolaylaştırır. Bu noktada sevginin kaynak teşkil ettiği işlevsellik bireyin huzur ve endişeleridir. Sevgi varlığı insanı huzurlu ve dengeli yada hoşgörülü kılar. İnsan hoşgörüsünü yaratan ana etken bireyde temel oluşturan sevgi varlığıdır.

Netice olarak demokrasi bireyin sevgi tekamülünün bir aracı olmalı ve böylece güçlenen birey yaratılarak toplum birey kaynaşması sağlanmalıdır.

p. Sevginin Vazgeçilmez İlkeleri:

Sevgi bağışlayıcıdır: sevginin en büyük özelliği kabul ediciliği geliştirmesidir. Bu hoşgörü ve alçakgönüllülüğü tetikler. Böylece erdem ortaya çıkar.

Sevgi belirleyicidir: sevginin en etkili sahası ona öncelik verme alışkanlığı ve temayülü yaratmasıdır. Böylece sevgi yakınlaşmanın ve birlikteliğin ve paylaşmanın yaratıcısı olmaktadır.

Sevgi etkileyicidir: sevgi insanın temayül ve beklentileri için emeği ve yönelişi anlamlı hale getirmesi en önemli özelliklerindendir.

Sevgi vazgeçilmezlik yaratır: sevginin ortaya koyduğu öncelikler ve alışkanlıklar insanın yöneliş belirleyiciliği, coşkusu kadar vazgeçilmezliği de oluşturduğu açıktır.

Sevgi mutluluğun temel taşıdır: insanın huzur ve zevkleri insan temayül kriteryasını belirgin kılar. Memnun yaşam dinamikleri mutluluğu arama fırsatı verir. Böylece insan aradıklarını belirginleştirir ve huzur bulur.


q. Sevgi ve İnsan İçin Önemi:

Sevgi insan samimiyetini yaratan olgunun temel taşıdır. Samimi insan üretken ve verimli olma dinamiklerini benimser, çalışkan ve zeki olmayı önemser. İnsanı hayata bağlayan ana unsur sevgidir. Saygı ile ilişkisi saygının sevgi kriteryasına olanak sağlayan unsurları türetme imkanı vermesidir.

İnsan huzur ve mutluluğu aramak üzere yaşamı anlamlı kılmaya, varlığının gücünü göstermeye çalışmayı sevgi yöneliş dinamikleriyle kazanır. Sevgi insan olmanın temel taşıdır.

İnsan bebekliğinde sevgi ile tanışır. Allahın yaradılış lutfu sevgiyle bütünleşmekte insan bu güzelliği kendi yaratıcılığının eseri olarak benimsemekte ve yeni dünyayı keşfeden bebeği kucaklamaktadır. Bebeğin dünyayı tanıma süresinin güzelliği ve özelliği insanın öğretme yeteneğini geliştirmesini saplar ki bu da tanrısal bir özelliktir.

Netice olarak sevgi kaynaşma yanında var olma bilincinin de kutsanmasına olanak veren çok kapsamlı bir işlevselliktir.

r. Sevginin Oluşum Yöneliş Etkisi:

Sevgi bir kurtuluş gibi başlayabilir. Sevgi beğeni ya da özenti gibi başlayabilir. Ama sevgi mutlaka aradıklarımızla ilgili bir özellik olmalıdır. Böyle olursa benimsenmesi ve kabul edilmesi anlamlı ve etkili olacaktır.

Sevginin kriteryası vazgeçilmezliği ve bağışlayıcılığı ile kendisini belirginleştirir. Seçicilik oluşumu ve yöneliş temayülü etkileşimi yoğunlaştırır.

Sevgi azdan çoğa tekamül eden çaba ve gayretlerle ilişkili insan karakterine uyumlu bir nitelikler oluşumudur. Bu özelliği ile sevgi her anında varlığını hissettiren ve vazgeçilmezlik öğelerini yaratan bir dinamikler bütünü olur.

Sevgi var olmasıyla, kattığı bereketiyle insan dimağının kutlu duygusudur. İnsanlığı kenetleyen ana maya sevgiden gelir.

s. Sevgi Doğası:

Sevgi; kontrol edilemeyen, insan doğasının temayül mekanizmalarıyla etkileşimli, insan tercihlerinin dayanak sistematiğinin istenci, bağlanış ve ilgi temayülü etkileyicisi olarak insan yapısının özel tutkusunu oluşturur.

Sevgi doğası; tabiiliği ile yarattığı gerçekçiliği insan için çok önemlidir. İnsanın doğru ve tekamül eden yapılaşmasının ana etkeni sevgidir. İnsan huzurunun da varlık bilincinin etki oluşumu da sevgi ile ilişkilidir.

Netice olarak sevgi; etkileşimin yoğunlaştırıcısı, yönelişin belirleyicisi, direncin tekamülü, sabrın yaratıcısıdır. Bu doğal kısvesiyle insanın insan olma etkileşiminin dayanağıdır.

Duygusal manadaki hayatın oluşum ve yöneliş öyküsü de sevgi ile yaratılabilir. Sevgi bu dünyadaki kalış ve var oluş hikayesinin ana temasıdır.





SORUMLULUĞUN İŞLEVSEL FONKSİYONELLİĞİ:

Sorumluluk; insan ile onun hayatının manası arasındaki dengenin ilişkisini sağlayan oluşumlar açıklanmaktadır. Sorumluluk insanın yaşamsal fonksiyonelliğinin anlamı olmaktadır. Böylece insan Salih Ameli kendisini realize etmek, Müjde’yi aklının felsefik boyutunu oluşturmak kapsamında bir yaşamsallığı anlaşılır bulmaktadır.

Biz insanın yaşamsal sorumluluğunun dışında hayatla etkileşim boyutlarının içinde mutluluğa uzanan ve sorumluluğu görev telaki eden bir açıklamayı savunacağız. Böylece insan sorumluluk kavramının doğasını görebilecek ve kendi ile hayatını kaynaştırma üslubu yaratabilecektir. Bizim amacımız anlaşılmaz olmak değil anlaşılabilirliği kargaşadan kurtarmaktır. Dolayısıyla İslamiyet’le insanlığa öğretilen sorumluluk kalıplarını izafi anlatımda kullanarak kendimize ait sorumluluk bilincini nasıl oluşturacağımızı araştıracağız.

a. Sorumluluk Anlamı ve Gereği:

Sorumluluk; yapmamız gereken şeyleri yapma bazında duyarlı kılınan bir anlayışı anlatır. Yapmamız gereken şeyler nelerdir? Salih Amel araştırması insanın fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutta fonksiyonelliğinin resmini yansıtmaktadır. Tanrının dini vecibe olarak insana verdiği sorumluluk iyilik ve mutluluk temelli bir yaşam öyküsü oluşturmaktır. Biz bunun düşünsel kriteryasını anlatmaktayız. Bu oluşum içinde ibadet kriteryası açık ve anlaşılır asli sorumluluğumuzdur.

Sorumluluk; bize yüklenen, gerek görev bazında gerekse sosyalite bazında olması gerekenleri anlamakla başlar. Sorumluluk insan dinamiklerinin çabası yani motorudur. İnsanı gerek sosyalitede gerek bireysel olguda anlaşılır kılan unsur sorumluluk bilinci üzerinde oluşan etkileşimdir.

b. Sorumluluğun Toplumsal Değeri:

Sorumluluk bireysel anlamda toplum işlevsellik çarklarının dişlileri gibidir. Bu dişlilerden biri tökezlerse toplum işlevselliği sekteye uğrar. Ve insanlar rahatsız olur. İnsan işte bu açıdan kendi fonksiyonelliğini toplumsal işlevsellik perspektifinde görebilmeli ve kendi rolünü bu anlamda üstlenmelidir.

Sorumluluk bireye yüklenen yaşam zorluğu değil yaşam manası olmalıdır. Hiçbir insana taşıyamayacağı yük verilmez. Böyle olunca kurumsal yapılanma ve organizasyon sorumluluk bilinci üzerine kurulmuş yapılanmalardır. Bu açıdan sorumluluk hiyerarşi, kurumsal ihtisas ve en önemlisi yönetselliğin açık oluşum dinamiğidir. İnsanlar kayıtsız şartsız sorumluluk üstlenmese toplum yönetselliği ve organizasyon dinamikleri kurulamaz ve işletilemez.

c. Sorumluluğun Parametreleri:

Sorumluluğun birinci parametresi: gereklilik bağıdır. İnsan gerekli olan konulara ve oluşumlara hizmet vermekten zevk alır. Bu açıdan insanı işlevsel kılacak bir oluşum mantalitesi olmalıdır.

İkinci parametre zamanlamadır. İnsanı fonksiyonel kılacak olan görev veya işlem mutlaka zaman bazında açıklık taşımalıdır.

Üçüncü parametre başarı perspektifidir. İnsan yapacağı işin formasyonunu bilerek işlevsel olabilir. Dolayısıyla başarmayı bilmeyen yani nasıl olacağını anlamayan çözümü de sağlayamaz.

Dördüncü parametre niyet açıklığıdır. Sorumluluğu ortaya koyan dinamikler gerekli olduğu kadar anlamlı da olmalıdır. Bu nedenle işlevselliğin maksadı anlaşılır olmalıdır.

Beşinci parametre uygunluğudur. Birey kendinle sorumluluk arasında ilişkilenmeyi açık olarak benimsemelidir.

d. Sorumluluk ve Tanrısal Yapı:

İnsanlara sosyal bir anlayış düzeni kuran peygamberlerdir. Peygamberlerin yaptıkları çağın şartlarına göre insanlara sorumluluklar yüklemeleri ve çözümlemeleri ile organizasyon dinamiklerini yenilemeleridir. Bu kapsamda en derin bireysel sorumluluk disiplinini İslamiyet getirmiş, adeta her bireyi inisiye edecek atılım ve başkalaşımı yaratmıştır. Bugün bilebildiğimiz cennete hazırlık olan İslamiyet doğuşu insanlığın rehber anlayış ve disiplinin çıkış noktasıdır.

Dolayısıyla tanrısal doğruları ararken kendimize yüklenen sorumluluklardan kaçmamız gerekir. Hayat sorumluluğumuzu hissettiğimiz ölçüde verimli ve anlamlıdır. İnsan ruhunun tekamül yanında rehberlenen özgürlükleri hiçbir zaman sorumluluklarıyla çatışmamalıdır. Hayatı tek düze tembellik olarak değil üretkenlikteki verimlilik katkısı olarak görmek insana yakışır. Ve böyle gerçekte mutlu olunur.

e. Toplum Dinamikleri ve Sorumluluk Bilinci:

Her insan bir şekilde toplumun bir parçası olmaktadır. Organizasyon dinamikleri katılımcılığı yaygınlaştırıp sosyalizasyon bilinci getirdikçe bireysel sorumluluk almaktan kaçmaya meyillidirler. Halbuki topyekun varlığın üretkenlik dinamikleri çok kapsamlı ve yaygın olmak zorundadır.

İnsanların demokrasi bilinçlenmeleri yanında tekamül dinamikleriyle de yakından ilişkili gelişmeler kaydetmeleri gerekir. Zira demokrasi yaygın olan muhafazakarlığı daha kolay benimser. Bu tekamülü zorlaştırır. Devlet organizasyonunda yaşama erki bu nedenle çok önemlidir. İnsanları tekamüle ve üretkenlik faydalarına yöneltmek toplumsal bir oluştur.

f. Sosyalizasyon ve Sorumluluklar:

Sosyalizasyon kitabı yazılırken liderlik ve iyilik eksenleri esas alınmıştı. Liderlik bir sorumluluk olayıdır. Bireyin diğerlerini etkileyebilmesi onun doğasının vazgeçilmez unsurudur. Bu doğa geliştirildikçe insanların paylaşımcılığı ve hoşgörüsü gelişecek böylece insanlık topyekun tekamül çehresini yaşanır dinamiklere kavuşturacaktır.

Sosyalizasyon oluşumlarını gerçekleştirmek ve bunu alışkanlık bazında realize etmekte bir başka sorumluluk olgusudur. İnsanların organize olmaları ile fayda üretmeleri arasındaki denge medeniyetin anlamı olmalıdır.

Sorumluluk hissettiklerimizde vazgeçilmez gördüklerimiz arasında dengelendikçe tekamül ve fayda çoğalarak artacaktır. Bu nedenle sorumluluğu dengeli ve törpüleyici öğelerle üretken kılmak ve fayda oluşturmak önemlidir.

g. Rasyonalizasyon ve Sorumluluk Bilinci:

Rasyonalizasyon disiplini bize etkili ve tekin olmanın yolunu göstermektedir. Bu husus mutlaka buna daha yatkın bireylerin gayretleriyle anlam kazanacaktır. İnsanları topyekun alim yapamayız. Ama alimleri faydalı yaparak insanlığın stres ve oluşlarını dengeleyebiliriz. Organizasyon ve oluşumlar toplumsal dinamiklerle evrensel aklı yarattıkça insanlık sorumluluklarını daha iyi anlayacaktır.

Rasyonalizasyon etkinlik ve verimlilik açısından yapılanmanın vazgeçilmez boyutudur. Bunu sorumluluğumuz dahiline almak tekamül ve toplumsal olgular için vazgeçilmezlik taşır.



h. Bireysel Duruşun Verdiği Sorumluluk Bilinci:

İnsan ereğinin limiti yoktur. Dolayısıyla kabiliyetleri ararken veya bir kabiliyeti geliştirirken bunun en iyisi ve en özeli olma istekliliğinin canlı tutulması gerekir. Bu da kişinin kazanacağı sorumluluk bilinci ile etkili hale gelebilir.

Bu sorumluluk bilincini geliştirmek ve desteklemek bireyi kabiliyeti ile yalnızlığa iterek değil onu özendirerek ve yarıştırarak rekabet ortamında mümkündür. Birey yeteneklerini göstermeyi ve bunlarla toplum içinde değerleriyle yarışmayı bir zevk haline getirdikçe kendi bireysel durumunun gelişmesi çerçevesinde gayret yaratacaktır. Aradığımız da zaten budur.

i. Sosyal Duruşun Sorumluluk Bilinci:

Kurumsal yapılaşma içinde teşebbüs yaratmayı önemseyen bir anlayışla sosyal duruşu gözetmemiz gerekir. Sosyal duruş mevkii sömürmek değil yüceltmek sistematiği taşımalı liyakat temelli bir yönetsel sadakat anlayışı gelişmelidir. Bunu yapabilmek için üretkenlik ve beceri kapsamında şeffaf olmak ve değerlendirme titizliği ile rekabeti esas almak önemlidir.

Dolayısıyla birey sosyal duruş etkinliğini gayret ve çaba ile tekamül ettirme anlayışını geliştirdikçe bu onun sorumluluk bilincini de geliştirecektir.

j. Hiyerarşi İçinde Sorumluluk:

Kurumsal yapılanmada kurumun stratejik hedeflerine konsantre olmuş bir personel yapılanması mutlaka bireyin katkısının görülebileceği bir anlayışla yönetilmelidir. Çalışanın sömürüldüğü, cambazın parsayı götürdüğü anlayış ancak bu şekilde tekamül ettirilebilir.

Unutmamak gerekir ki üretkenlik ve çaba her zaman ölçülebilir değerlerdir. Bunların anlaşılır kılınması etkinlik değerleri ile belirginleştirilmesi verimliliğin vazgeçilmez faktörleridir.

Bireyin var oluş ve donatım ekseninde çaba içine girebilmesi yönetilen- yöneten dengeleri içinde anlaşılırlık kazanacaktır. Yöneten ve yönetilen duruşları dinamiklerini yarattıkça sorumluluk duygusunu da geliştirecektir.

k. Sorumluluğun Duygusal Anlamı:

Sorumluluğun duygusal yönetiminin baş aktörü tatmin olma değeridir. İnsan emeğinin ve gayretlerinin karşılığını görmek ister. Başarı ve gerekenlerin yapılmış olması bireye dönük olarak açıklık yaratmaktadır. Böyle olursa bireyin faaliyet – tatmin olma çerçevesinde dengelenen bir davranış modu doğacaktır ki duygusal anlamda bu çok önemlidir.

Sorumluluğun mutluluk çerçevesinde de dengelenen açılımları olmalıdır. Böyle olursa hem stratejik anlamda bireyin düşünselliği açıklık kazanır hem de mutluluk temelli yaşam ortay çıkar.

İnsanın davranış yapısında duyarlılık açısından ortaya koyduğu değerler onun duygusal gelişimini anlaşılır yapacaktır. Faaliyet ve gayret üretkenliğin bu da ilginin eseri olur.

l. Sorumluluğun Sosyolojik Olgusu:

Sorumluluk iki yönlüdür. Birinci yapısını bireyin kendisine karşı sorumlulukları oluşturur. Bu düzenli bir yaşantıyı ve üretken olmayı sağlar. İkinci yanı sosyolojik olgular karşısındaki tutumudur. Bunlar insanın kişilik değerleriyle yakından ilişkili olmaktadır. Daha çok bunlar kişi hakkında sorumluluk yanı hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar.

Aile içinde sorumluluk bilincinin gelişmesi çok önemlidir. Dolayısıyla ailenin yönetsel dinamikleri bireylerin sorumluluk alanlarıyla dengelenmelidir.

Kurumsal yapı içinde sosyal duruşu oluşturan yapı sorumluluk alanlarını ve başarıyı kontrol eder. Şeffaf ve ölçülebilir yapılanma sağlandıkça kişi duyarlık kazanacak ve pozitif olma yoluna yönelecektir.

m. Doğa ve Sorumluluk:

İnsan etkileşimi kendi doğasını kendi yaratmakla beraber sosyolojik manada yöneliş dizaynları olması gerekir. Peygamberlerin bireysel sorumluluk tasarımları yanında sosyolojik kurallamalar yapmaları bu işin doğasını meydana getirir.

Dolayısıyla sosyolojik manada getirilen kuralları toplumların benimsemesi ve bunları kendi doğaları haline getirmeleri zaman ve teşebbüs sonucu ortaya çıkar.

Sosyalizasyon dinamikleriyle insanları harekete geçiren unsurlar anlaşılırlık ve etkenlik kazandıkça insanların sorumlulukları bireysel etkileşim alanlarını yaratacaktır.

Sorumluluk bir etkileme unsurudur. Bu unsurun belirginliği ve faydası onun doğasına etki eder. Böylece etkinlik toplumsal yapıyı motive edecektir.

n. Aile ve Sorumluluk Bilinci:

Aile bireysel oluşumun merkez unsuru ve zamanın etkin kullanım disiplininin realize merkezidir. Aile yönetsellik kapsamında bireysel duruş etkinliğini realize ve kontrol etmeyi amaç edinmelidir. Fertlerine kabiliyet ve yetenek yüklemek aile yönetim formasyonunun öncelikli görevidir.

Dolayısıyla aileyi gerek bireysel duruş gerekse sosyal duruş çerçevesinde bir rehabilite merkezi yapmaya çalışmak gerekir. Bireyler stratejik duruşlarıyla ilgili özümlemeyi ailede öğrenir ve benimser. Alışkanlıkların ortaya çıkışı ve bunların hayatla dengelenmesi sorumluluk yapısının anlamını oluşturur.

o. Şehir Yaşantısı ve Sorumluluklar:

Şehir içinde spor, sanat, üretkenlik ve sosyalizasyon dinamikleriyle bütünleşen bir yaşantı kurmak gerekir. Kişi bireysel davranışlarını şehrin kabiliyetleriyle bütünleştirdikçe hem sağlıklı hem de sosyal olmaktadır.

Şehrin politik faaliyet duruşlarını realize etmesine bireysel katkılar yardımcı olur. Bu nedenle birey politik davranış ve düşünselliğini siyaseten etkili kılmak zorundadır. Bu, başarı perspektifi dahilinde faydalı ve anlamlı olacaktır.



p. Hayat ve Sorumluluklar:

Dünyada önerilen bir hayat formu yoktur. Ancak yaygın olan hayat, çocukluk, gençlik, evlilik ve yaşlanma şeklindedir. Evlilik genellikle çocuk sahibi yapar insanı. Yani hayatının en güzel dönemini seçtiğin eşinle ve ortak çocuklarınla geçirirsin. Böylesi bir hayat renkli ve canlı olabilir.

Evlenmemekte bir hayat şekli olabilir. Ama hayatın zevkleri ve yaradılışın ayrıca tanrısallığın realizesi evlenmekle ortaya çıkan durumdur.

İnsanın hayata karşı sorumluluğu büyüktür. Çünkü bir defa bile toplum dışı davranmaya hakkın yoktur. Hemen toplum seni dışlar. O zaman hayat dikkat ister özen ister ve en önemlisi sorumluluk ister. Kuran bu kapsamda Salih Ameli tavsiye ediyor. Demek ki hayatla ilgili baş sorumluluğumuz Salih Amelle yaşamak olmaktadır.

q. Siyasetin Sorumluluk Bileşkesi:

Siyaset toplum için çalışmak ve buna kendini adamak anlamına gelir. Siyasi görev yapanların sorumlulukları çok büyüktür. Bugünkü iletişim imkanlarıyla siyaset siyasi hüviyet taşıyan kişinin ağzından çıkanı kulağının duyması gerekir. Demokrasilerde siyasi duruş fikir ve düşünceleri toplum yararına oluşumlara çevirme becerisini temsil eder.

Siyasi liderin sorumlulukları genel organizasyon bilincinin dışına çıkmadan toplumsal olgular ve rakip siyasi görüşler karşısında kendi duruşunu belirlemekle başlar. Bu mutlaka bir politik duruşu temsil eder nitelik taşımalı ve realize edilmesinin mantıklı değerler taşıdığı düşünülmelidir.

r. Sorumluluğun Vazgeçilmez İlkeleri:

Birinci ilke; zorunluluk taşımasıdır. Bir şeyi realize etme bakımından kendimizi zorunlu hissedersek bu vazgeçilmezlik taşır.

İkinci ilke; fayda sağlamasıdır. Her sorumluluk mantıklı bir anlam yüklü olmalıdır. Böylece vazgeçilmezliği kuvvetlenecektir.

Üçüncü ilke: sahipliliğidir. Sorumluluğun sahibi belli olması gerekir. Eğer böyle olmazsa hiçbir şekilde hiç kimse sahip çıkmayacaktır.

Dördüncü ilke: yapmanın doğruluğudur. Sorumluluk anlamlı olması kadar doğru olduğu imajı da hakim olmalıdır.

Beşinci ilke: tatmin edici olmalıdır. İşin vasfı mutlaka kalite ve performans açısından tatminkar bir sonuç yaratmalıdır.

Altıncı ilke: zamanlaması olmalıdır. Her işin veya işlemin mutlaka muteber bir zaman için faydası daha yüksektir.

s. Sorumluluğun Medeniyetle İlişkisi:

Medeniyet bir yaşam disiplinidir. Bireylerin hak ve hukuku yanında düzeni sağlayan kuralları vardır. İdeal medeniyet insan doğasına uygun kurallarla yaratılabilir.kural sorumluluk demektir. İnsanlar bunları realize etmek zorundadır.

ADN çok geniş perspektifte yaşam mantalitesi ve öğretisi olan geniş kapsamlı bir medeniyettir. Başta Devlet ve Salih Amel insanların sorumluluk sınırlarını belirlemiş ve bilimsel veçheyle görev ve sorumlulukları açıklamıştır. Dolayısıyla medeniyet sorumluluk demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder