5 Eylül 2010 Pazar

Çöller ve Ağaçlar

0. BAŞLARKEN:

Hazreti Muhammed’in “kıyamet çöller meyve ağaçları ile dolmadıkça kopmaz” sözünü öğrendiğimde insanlığın bunu başarabileceğini sezmiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse Kuranda sürekli meyve bulunacağını da görünce bir zor çalışma ile karşı karşıya olduğumu hissettim.

Araştırmaya önce “çöllerle” başladım. Burayı değerlendirirken sorunun sıcaklık olduğunu gördüm. Ayrıca organik canlılık olmasına rağmen su kıtlığının doğal sonucu olarak bitki oluşum ortamı da gelişemiyordu. Genetik bilginin ve bu sahadaki teknolojilerin bize öncelikle kombine karakterli bitki çeşitlemesi verebileceğini hissediyordum.

Çöl ve meyve ağaçlarının sürekli verimli kılınabileceği düşüncesiyle bu çalışmayı başlatıyorum. Birçok çalışmada ortaya koyduklarımızla beraber mütalaa edildiğinde bence birkaç önemli fikir üretebileceğimi görmeye başladım.

1. ÇÖLLERİN OLUŞUMU:

Dünya genelinde özellikle ekvatora yakın bölgelerde büyük çöllerin varlığı dikkat çekicidir. Çöller dünyanın iklim oluşumlarında da önemli fonksiyon üstlenmektedirler. Denizler su buharı etkin oluşumlar yaratırken çöller ısınan kuru hava kütleleri oluşmasına katkı sağlıyor olmalılar.

Dünya magmadan gelen lavlarla ve küllerle biyo dengeler kurmayı başarmaktadır. Böyle olunca milyarlarca yıllık serüven içinde yağışların dağları ve ovaları topraklarını sürükleyerek dengelediği deniz tabakalarının tazeleme ve yenileme doğası kurabileceklerini anlayabilmeliyiz. Yanardağ etkileşimi ile dünya karasal oluşumları çok uzun sürelerde sistemi yenileyen bir etki yapıyor olabilirler. Bizim gözlemlerimiz milyonlarla ölçülen yıllarda yenilendiği şeklindedir.

a. Çöl ve Hayat:

Büyük Sahra çölü dünya üzerinde en geniş etkisiz alan olarak duruyor galiba. Sibirya ve Kanada bölgelerinin de iklim nedeniyle kullanımsız olduklarını görebilmekteyiz.

Çöl kendi iklim olgusunu öncelikle sıcaklıkla gelen organik uygunsuzlukla belirgin kılmaktadır. Çöllerin iklim olgularıyla düşünerek yapılanmasını incelersek, öncelikle kum zerrelerini yarattığı tabiatı sıcaklık olarak yansıtan oluşumu görebilmeliyiz. Biraz önce atmosfer hakkında bilgi araması yaptım. Termosfer tabakası içinde iyonosfer oluşumu hakkında analiz ve bilgiye ihtiyaç olduğunu gördüm. Bu tabaka durağan oluşlara tabi durumdadır. Bu ne anlama geliyor? Bu tabaka üzerinde çalışarak güneş ışınlarını azaltacak bir formasyon yaratabilir ve bu oluşumu çöller üzerinde realize edebilirsek çöllerin sıcaklık etkilerini yok edebileceğimizi düşünebiliriz. Kıyamet alametlerinde gösterilen güneşin dürülmesi kabiliyeti bu olmalıdır.

b. Tarihsel Çöl Bilgimiz:

Çöllerin oluşumunun ana nedeni bitki formasyonunu kaybeden ortam olarak düşünülmektedir. Acaba yağışlar nedeniyle tüm dünya çöle mi dönüşecek zamanla. Büyük Sahra gibi bölgenin, veya Arizona’nın yada Nevada’nın bu şekle dönüşmesi iklimlerle ilişkili şartlardan mı kaynaklanıyor? Okyanus tabanlarının da çöl gibi olması dünya topografyalarının milyonlarca yıllık hareketiyle mi ilgili?

İnsanoğulları çölleri dahil ağaçlandırabilecek gayret ve şartlara sahip olabilecek mi? Bildiğimiz bir husus bitkilerin havadaki CO2 yi kullanarak organik oluşumu fotosentezle gerçekleştirebilmeleridir. Acaba çöller CO2 bakımından yetenek kaybıyla mı oluşuyor? Çöllerin sıcaklıkları atmosferle mi ilişkili acaba, ki bu ortamın değişmesine neden oluyor?

Bizim gen - organik madde – çevre olarak olaya bakmamız ve bu bölgelerinde insanlık için faydalı hale getirilmesini düşünmemiz gerekiyor.

c. Çölün Yaşam Alanı Olabilme Olasılıkları:

Çöldeki şartları yaşanılabilir hale getirebilir miyiz? Birincisi sıcaklıkla ilgili alabileceğimiz tedbirler olmalıdır. Ben bunun için iyonosfer yada uygun olan atmosfer tabakasına güneş ışınlarını engelleyici bir set yapılmasını düşünüyorum. Bu aynı zamanda kıyamet alameti olarak gösterilen “güneşin dürülmesi” kabiliyeti ile uyuşmaktadır.

İkincisi organik ortam için gerekli birikimi yönlendirecek gayretleri sıralamak gerekiyor. Bunun için Yahudilerin yaptığı gibi çölle ilişkiyi kesecek tedbirlerle toprak üzerine organik oluşumları yerleştirmek bir çözüm olabilir. Sıcağı seven ve organik sirkülasyonu kuvvetlendirecek çarelerle bu başkalaşım yaratılabilir gibi geliyor.

Üçüncüsü genetik becerimizle çölde yaşayabilecek bitki türlerini geliştirmek gerekiyor.

Dördüncüsü iklim kontrol yetenekleriyle bulutların ve yağmurun bu bölgelere yöneltilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Beşincisi biraz daha zor bir yaklaşım olacak. Acaba magmanın çöllerdeki yaşamı senkronize edebilecek bir etkisi olabilir mi? Dünyanın oluşumunda bir yenileme faktörü olan yanardağların çöller bölgesine etkili olması düşünülebilir mi? Eğer bu mümkün olabilse çöllerin kendilerini yenileme yeteneği oluşabilirdi diye düşünülebilir.

Altıncısı; çöllerde suyu yoğunlaştırıcı ve ağaçları yada bitkileri yaşatacak oluşumu sağlayacak bir imkan yaratılamaz mı? Ben önceleri bu olasılık üzerinde duruyordum. Zira akla gelebilen en kolay yöntem bu olmaktadır. Ayrıca çöl ekosistemi içinde bir çeşit böceğin doğal yapısında olan sistematiği kullanmak mümkündür diye düşünülebilir. Buna ilave olarak bu böceğin çoğalmasını sağlayacak şartları geliştirebiliriz diye düşünülebilir.

d. Çöl ve Organik Dünya İlişkisi:

Organik dünyanın C-H-O elementleriyle etkileşim kurduğunu, çölde sadece hava ile O2 varlığı içinde bulunduğunu gözlemlememiz doğru olur. Diyelim ki karbonu da havadan temin etsin o halde hidrojen temelli büyük bir eksiklik var. Su hidrojen ve oksijenle birlikte temel bir organik dünya bileşiği olmaktadır.

Çölde var olan organik canlıların su ve sıcağa çare üreten özellikler geliştirmesi gerektiği açıktır. Okyanuslardan çöl coğrafyası hinderlandı analiz edilerek deniz suyu aktarımı, böylece oluşturulacak göllerle dahili bir havza oluşturulabileceği düşünülebilir. Hava akımı olasılıkları çerçevesinde su buharını bölgeye ulaştıracak kanallarda göz önüne alınabilir.

Çölde sıcaklık, su ve karbon ile toprağın uygunluğu muvacehesinde düşünsel bereket sağlanabileceği açıktır. Bu oluşumun her çöl bölgesinde kendine özgü bir mühendis – çevre tecrübesiyle ihtisaslaştırılması uygun olacaktır.

e. Alternatif Çareler:

Dünya iklim realitesini göz önünde tutarak özellikle çölleşmeye karşı organik ekoloji dizaynı açısından düşünsel çareler geliştirmek gerekir. Ben öyle zannediyorum ki silisyum temelli duyarlılıklar bile düşünülmesi gereken konular olmalıdır. Karbon yerine silisyum, hidrojen yerine neden azot kullanarak bambaşka bir dünya gerçeği ortaya konulamasın?

Biz karbon duyarlı organik dünyanın öz enerji işlevselliğine dayandığını düşünebiliyoruz. Alternatif dünyaların insan canlılığına farklı alternatif oluşlar vermesinin mümkün olabileceğini düşünmeliyiz. Bu yaklaşım bile ne kadar çok alternatif olduğu hususunda bize düşünsel açılım verebilmektedir.

Eğer çöl hinderlandları emekle teşekkül oluşumlarına yöneltilirse muhakkak birçok etkileşim farklılaşacaktır. Dünyanın yaşayan hinderlandlarının topolojik özelliklerinin çok önemli olduğunu görebildiğimiz zaman kontrol olgularını daha iyi anlayabileceğiz.

2. AĞAÇLAR VE DİNAMİZM:

Meyve ağaçları mevsimsel saykıl ile yaşamsal davranışlar ortaya koymaktadırlar. Bu yıllık saykıl etkileşimini iklim ile bütünleştiren bir davranım ortaya çıkarmaktadır. Bu etkileşimin DNA kadar bitkilerin canlılık formasyonu veren doğalarında duyarlık taşıdığını düşündürmesi gerekir.

Ağaçlar bazında senkronize olan canlılığı canlılık sendromu adı altında tanımlayabiliriz. Bu durumda hücre temelli dokusal sistematiği yöneten bir oluşum disiplininin varlığını kabul etmiş olmaktayız. Ağacın ilk bahar yaklaşırken “su yürümesi” olarak adlandırılan zamanlama etkileşimini sanal olarak kontrol edebildiğimiz takdirde genetik ortamda sağlayabileceğimiz “büyüme” fonksiyonu ile bütünleştirebilirsek öyle sanıyorum ki ağaç saykılı üzerinde kontrol sağlayabilmemiz mümkün olabilecektir.

Bitki özünde tohum fonksiyonu canlılığın bereket ve çevre duyarlılığında bir gizli dünya oluşturduğunu göz ardı edemeyiz.

a. Genetik Oluşum Mantığı:

Ağaçları incelersek boyu, dalının nitelikleri, yaprağının özellikleri ve meyvesi itibarıyla çok özel bir duruşu yansıttıklarını görebiliriz. Bütün bu oluşumu bir meyve çekirdeği özüne yerleştirilen mantığının DNA formasyonu olduğunu biliyoruz. Hücre biyokimyasını ve fotosentezi daha dikkatli incelediğimiz takdirde hücre formasyon dinamiklerinde belirgin ipuçları bulabileceğimizi düşünüyorum. Meyve formasyonu bazında glikoz, mineraller – vitaminler ve bitkiye özgü etki unsurları çok anlamlı başkalıklar taşımaktadır. Ben şundan eminim ki gen etkileşimi yanında bitki tipine özgü biyokimya formasyonu organik bir doğaya sahip bulunmaktadır.

Canlılık sendromu disiplinini inceledikçe hücre – organizma bütünlüğü kapsamında ağacın çevre ve şartlarla etkileşimi doğası hakkında da birikime ihtiyacımızın olduğu anlaşılacaktır.

b. Kaktüs İşlevsel Duruşu:

Kaktüsün özellik yapılanması çöl ortamına uyum sağlayan nitelikler taşımaktadır. Böyle bakınca bize çöle uygunluk verecek mantığı da bu bitkilerin taşıması en doğal yaklaşımdır. Kaktüs doğası itibarıyla sıcağa ve su ihtiyacına çözüm bulmuş olmalıdır. Nitekim dikenler ile gövde dış yapısının buharlaşmaya karşı bir direnç yarattığını düşünebiliriz. Ayrıca suyu bulduğu zaman depolama yeteneği de çok önemsenmelidir. Böyle bir senkronizasyonun saykıl oluşumunu şartlara bağladığını böylece organizma olarak doğaya direnç gösteren oluşumları kazandığını görebiliriz.

Çölde meyve ağacı yetiştireceksek genetik anlamda kaktüs-hurma-muhtemelen elma uyarlılıklarıyla genetik denemeleri başlatmak gerekir. Bu üç bitki formasyonu çevre olgularıyla dengelenen bir bütünlüğü ortaya koyabilmelidir.

c. Meyve Ağacı Özellikleri:

Ağaçta yetişen meyvelerin birinci özelliği çok olmasına rağmen aynı zamanda ve benzer yapılanma içinde büyümeleridir. Bu husus ağacın kendine özgü olmayan bütün ağaçlar tarafından ortaya konulan çevre duyarlı bir zamanlama oluşturan özelliğe sahip olduklarını göstermektedir. Ağacın meyve oluşumu çiçek döllenmesine dayalı bir kurguyu yaratması çok özel bir yapı taşımalıdır.

Ağacın yetiştirilmesi bazında bir yaşlanma öyküsü taşıması da bir birikim dayanışması olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Yıllara dayalı olarak gövdenin gelişmesi, dalların belirginleşmesi canlı sendromu açılımında organik bir dünyayı yansıtma ciheti verir. Yaprakların oluşma saykılları ile ağacın büyümesi arasında üretkenlik yeteneği veren olguları yaratması bir bütünlük anlayışı aramamız gerektiğini göstermektedir.

Her meyve ağacının yaprak ve çiçek dahil tüm niteliklerinin birbirinden farklı olması da incelenmesi gereken bir husustur.

d. Su ve Ağaç:

Kökleri vasıtasıyla toprağa tutunan ağacın topraktan su aldığı, bu oluşumun osmos duyarlılığı çerçevesinde açıklanmaya çalışıldığı bilinmektedir. Osmos olayı az yoğundan çok yoğuna oluşan bir geçişkenlik olarak anlaşılmaktadır. Bu gerçekte izahat isteyen bir oluşumdur. Ağacın köklerinden alınan suyun yapraklara iletilmesi bir hücresel etki taşımalıdır. Yani hücre geçirgenlikleri aşağıdan yulkarıya doğru bir fiziksel sebep üretmelidir.

Bitki hücrelerindeki selülozun hücreye bir duvar niteliği vermesi boşuna olamaz. Bu hem onun dik durmasını sağlamakta hem de su geçişkenliğini yapılandıran bir niteliğe neden olmasını sağlamaktadır. Bir ağacın canlı organizma işlevselliği gibi kendine özgü bir dolaşım yapılanması yaratması gerekir.

Ağaç aynı zamanda sahip olduğu suyu muhafaza etme yeteneğini oluşturduğu düşünülmelidir. Kaktüs örneğindeki olmasa da bir ağaç hücre yapısındaki suyu koruyucu nitelik göstermesi gerekir.

3. MUHTEMEL İMKANLARIMIZ:

Kuran mantığına göre bizim çok çeşitli ve çok beğenilen bir çok çeşit meyve üretebileceğimiz açıktır. Genetik çabalarla hem doğa şartlarını hem de meyvede ortaya çıkan vitamin – glikoz – diğer tat unsurları ve bitki doğası realitelerini anlayarak çözümleyebileceğimiz bugünkü beklentilerle mümkün görülmektedir.

Bilimsel backround ile teknolojik kabiliyetler zaman içinde bize çok daha fazla açıklama yaratacaktır. Organik doğanın vitamin üretmesi doğasını hala anlayabilmiş değiliz. Bu nedenle hücre biyokimyası açısından daha çok başlarda olduğumuzu düşünebiliriz.

Aceleci olmaya gerek yoktur. Bilim gördüğümüz gerçeklikleri zaman içinde daha detaylı anlamamıza olanak verecektir.

Çöllerin dünya yaşam alanı için katkılarını anlayabilirsek insan ihtiyaçlarıyla güneşin etkisi bazında senkronize olan hususları yorumlayarak kendimize çıkış yolu bulabileceğimizi düşünüyorum.

a. Çölleri Yaşam Alanına Çevirme İstekliliği:

Çöllerin genel bir atmosfer etkileşim kurgusu yarattıklarını biliyoruz. Eğer güneşin çöllere olan etkisini azaltabilirsek dünyadaki iklimsel olgular sakinleşecektir. Yani kasırgalar, tufanlar oluşmayacaktır. Böyle olunca hava hareketliliği azalacağından ılıman kuşak çemberi daha uygun iklim şartlarına dönüşecektir.

Eğer çöl hinderlandları incelenip gayretler hava yolu ile su buharı ulaşmasına dönüştürülürse kazanılacak potansiyeli tahayyül bile edemeyiz. Kuranda çok geçen “denizler tutuşturulduğunda” sözünün açılımı buharlaşarak atmosfere karışan su buharının sonucu ortaya çıkan bulutların kontrollü bir yapılanmayla insanlık bereketi çerçevesinde kullanılmasını gösteriyor olmalıdır. Böylece daha çok daha kapsamlı bir dünya içinde yaşayabileceğimizi düşünebiliriz. Sibirya ve Kanada çok geniş alanlarda yaşamdan nasibini alamayan bölgelere sahiptir. Dünyanın kutuplara yaklaşan bölümlerindeki iklim etkisini yöneterek dünya genelinde bir yaşam alanı bütünlüğü oluşturabileceğimizi düşünebiliriz.

b. Organik Denge Hususiyetleri:

Ağaçlar bulundukları ortama yaprakları – kökleri ve gövdeleriyle bir organik ekol yaratma özelliği katarlar. Bu oluşum toprağın gelişmesini ve özellik kazanmasını sağlamaktadır. Organik hayatın canlılığı perspektifinde böcekler – hayvanlar – bitki türleri gibi bir kompleks oluşum kattığını düşünmekteyiz.

Çöllerin kum yapılanması muvacehesinde organik kalıntılarla kendi doğasına anlam katabileceğini hesaplayabiliriz. İnsanların ve makine imkanlarının hedeflere yöneltilmesi böylece yaşamsal kurguya gerekli emeğin ve zamanın verilmesi önemsenmelidir.

Evet dünya insanoğlunun hayal gücünde senkronize olmuş kimliği bulmuştur. Ama gelecek perspektifinde yapabildiklerimiz halen çok basit işlevselliklerdir. Ben öyle sanıyorum ki 50 yıl içinde bilim alanları dünya gerçeklerini daha derinlemesine etkileyecek yaklaşımlara dönüşecektir.

c. İklim Olgusu Teşebbüsleri:

Dünya sistematiği içinde çöller etkileşim yarattığı gibi denizlerde kendi duruşlarını etkilemektedirler. Kutuplardaki buzulların erimesi bu alanlardaki buharlaşma potansiyelinin arttığını da göstermektedir. Böyle olunca litosfer yapılanması bize çok daha kuvvetli yağmur bulutlarıyla uğraşacağımızı ifade etmektedir. Bu bakış açısıyla dünya daha geniş potansiyelde ağaçlanma kurgusu yaratabilecektir.

İklim işlevselliğinde konu ettiğimiz hususların sahip olduğumuz litosfer topografyasıyla müşterek olarak değerlendirilmesi önem kazanacaktır. Çöllerin kurak sıcak doğası mutlaka organik çevrimle tanışmamız gerektiğini bize göstermektedir.

Denizlerle atmosferin müşterek mütalaasının yapılabilmesi mutlaka detayda etki yaratabilecek kabiliyetlerin oluşmasını sağlayacaktır. Meteoroloji deneyimleriyle topografya ve iklim düşüncelerini ortaklaşa değerlendirmek bize yol gösterici imkanlar verecektir.

d. Organik Birikim Etkenleri:

İnsan nüfusunun çoğalması dünya organik dengelerinde yeterlilik bazında bir farklılığı ön plana çıkarmaktadır. İnsan formasyonunda hem kirlilik hem de zararlılık bazında yaşamsal bir bozulma etkisi mevcuttur. İnsanlık bu kirliliği kullanılan enerji ile de yok etme etkisi oluşturduğunu görebilmektedir.

Şehirlerin çöplükleri bazında ne kadar büyük bir kirlenmeyi meydana getirdikleri ortadadır. Bu gerçeklerle organik sistematiği müşterek manada düşünmek gerekli olmalıdır. Ayrıca kanalizasyonlar ve arıtma tesisi realiteleri bilimsel manada ayrıştırıcı, doğayı etkileme şartlarının iyileştirilmesi önemsenecek hususlar olmaktadır.

Mütekamil hayatın zararlı çöpleri dünyanın başlı başına bir sorunu olmaktadır. Bu sahada alınması gereken tedbirlerin başında kimyasal başkalaşım formasyonları üzerinde çalışmak gerektiği hususu göz ardı edilmemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder